ESMAÜ’L HÜSNA-EL-HABİR
یٰۤاَیُّہَا الَّذِیۡنَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰہَ وَلۡتَنۡظُرۡ نَفۡسٌ مَّا قَدَّمَتۡ لِغَدٍ ۚ وَاتَّقُوا اللّٰہَ ؕ اِنَّ اللّٰہَ خَبِیۡرٌۢ بِمَا تَعۡمَلُوۡنَ ﴿۱۹﴾
“Ey iman edenler! Allah’ın takvasını benimseyin ve herkes yarın için ne gönderdiğine baksın. Allah’tan korkun, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Haşr Suresi, Ayet 19)
اﻟﺨَﺒِﻴﺮ sıfatı Arapça ﺧَﺒُﺮَ (ha-bu-ra) kelime kökünden türetilmiştir. Arapça sözlüğe göre خَبُرَ الشَّیئَ, bir şeyin derinliğine ve gerçek hakikatine ulaşmak demektir. Bir başka manası da birine bir şeyi haber vermektir. Bu özel nitelik, Peygamber Efendimiz’inSAV şu hadisinde detaylandırılmıştır:
حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ، حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ دِينَارٍ، سَمِعْتُهُ مِنْهُ، مَرَّتَيْنِ قَالَ أَخْبَرَنِي حَسَنُ بْنُ مُحَمَّدٍ، قَالَ أَخْبَرَنِي عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ أَبِي رَافِعٍ، قَالَ سَمِعْتُ عَلِيًّا – رضي الله عنه – يَقُولُ بَعَثَنِي رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنَا وَالزُّبَيْرَ وَالْمِقْدَادَ بْنَ الأَسْوَدِ قَالَ ” انْطَلِقُوا حَتَّى تَأْتُوا رَوْضَةً خَاخٍ، فَإِنَّ بِهَا ظَعِينَةً وَمَعَهَا كِتَابٌ ، فَخُذُوهُ مِنْهَا ” . فَانْطَلَقْنَا تَعَادَى بِنَا خَيْلُنَا حَتَّى انْتَهَيْنَا إِلَى الرَّوْضَةِ، فَإِذَا نَحْنُ بِالظَّعِينَةِ فَقُلْنَا أَخْرِجِي الْكِتَابَ. فَقَالَتْ مَا مَعِي مِنْ كِتَابٍ ، فَقُلْنَا لَتُخْرِجِنَّ الْكِتَابَ أَوْ لَنُلْقِيَنَّ الثَّيَابَ، فَأَخْرَجَتْهُ مِنْ عِقَاصِهَا ، فَأَتَيْنَا بِهِ رَسُولَ اللهِ صلى الله عليه وسلم، فَإِذَا فِيهِ مِنْ حَاطِبِ بْنِ أَبِي بَلْتَعَةَ إِلَى أُنَاسٍ مِنَ الْمُشْرِكِينَ مِنْ أَهْلِ مَكَّةَ، يُخْبِرُهُمْ بِبَعْضٍ أَمْرِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ” يَا خَاطِبُ ، مَا هَذَا ” . قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ ، لَا تَعْجَلْ عَلَيَّ ، إِنِّي كُنْتُ امْرَاً مُلْصَقًا فِي قُرَيْشٍ ، وَلَمْ أَكُنْ مِنْ أَنْفُسِهَا ، وَكَانَ مَنْ مَعَكَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ لَهُمْ قَرَابَاتٌ بِمَكَّةَ ، يَحْمُونَ بِهَا أَهْلِيهِمْ وَأَمْوَالَهُمْ، فَأَحْبَبْتُ إِذْ فَاتَنِي ذَلِكَ مِنَ النَّسَبِ فِيهِمْ أَنْ أَتَّخِذَ عِنْدَهُمْ يَدًا يَحْمُونَ بِهَا قَرَابَتِي ، وَمَا فَعَلْتُ كُفْرًا وَلَا ارْتِدَادًا وَلَا رِضًا بِالْكُفْرِ بَعْدَ الإِسْلَامِ. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ” لَقَدْ صَدَقَكُمْ ” . قَالَ عُمَرُ يَا رَسُولَ اللَّهِ دَعْنِي أَضْرِبْ عُنُقَ هَذَا الْمُنَافِقِ. قَالَ إِنَّهُ قَدْ شَهِدَ بَدْرًا، وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ اللَّهَ أَنْ يَكُونَ قَدِ اطَّلَعَ عَلَى أَهْلِ بَدْرٍ فَقَالَ اعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ ، فَقَدْ غَفَرْتُ لَكُمْ ” . قَالَ سُفْيَانُ وَأَيُّ إِسْنَادٍ هَذَا.
Ubeydullah bin Ebi Rafiğ der ki ben hz. Ali’nin şöyle dediğini duydum:
“ResulullahSAV, Zübeyr’e, Mikdad bin Esved’e ve bana “yola koyulun” diyerek şöyle buyurdu: “Ravza Khakh denilen yere (Medine’ye yaklaşık 12 mil uzaklıkta) varıncaya kadar yolunuza devam edin. Orada devenin üzerinde bir kadını bulacaksınız. Ondan almamız gereken bir mektup var. Onu alıp getirin.” Biz atlarımızı dörtnala koşturarak yola çıktık. Ravza Khakh’a vardığımızda gerçekten de devenin üzerinde bir kadının olduğunu gördük. Mektubu ibraz etmesini istedik, ama o “bende mektup yok” diyordu.
Biz ona, bize mektubu vermezse, onu bulmak için kıyafetlerini çıkarmak zorunda kalacağımızı söyledik. Bunun üzerine mektubu saçının topuzunun içinden çıkarıp bize verdi. Biz o mektubu Peygamber Efendimiz’e SAV götürdük. Mektup açılınca, Hatib bin Ebî Belta’nın Mekke müşriklerinden bazılarına, Peygamber Efendimiz’in SAV bazı işlerini yazmış olduğunu öğrendik.
Peygamber Efendimiz SAV Hatib bin Ebu Belta’yı çağırıp bu konuyu sorduğunda o şöyle cevap verdi:
“Ya Resulallah, benimle ilgili bir karar vermekte acele etme. Benim Kureyş’le bir akrabalığım yok. Ben dışarıdan gelip Kureyş’e katılan bir adamım. Ben onlardan değilim. Diğer muhacirlerin Mekke’de akrabaları var. Onlar mal ve mülklerini onlar aracılığıyla koruyabilirler. Mekke’de akrabam olmadığı için, belki de bu iyiliğin karşılığında benimle ilgilenirler diye düşündüm ve onlara iyilik yapmak istedim. Bunu küfürden veya irtidattan dolayı yapmadım. İslam’ı kabul ettikten sonra asla küfre razı olmadım.”
Peygamber Efendimiz SAV bunu duyunca şöyle dedi ” o size gerçeği söyledi.” O sırada orada bulunan Hz. Ömer RA, “Ya Resulallah, bu münafığı öldürmeme izin ver” dedi. Peygamber Efendimiz SAV şöyle buyurdu: “Bu adam Bedir savaşına katıldı. Bilmiyor musun, Cenâb-ı Hak, Bedir’e katılanlara bakıp şöyle dedi ” Ben sizi affettim dilediğinizi yapın .” (Sahih Buhari Hadis No: 3007)
5. Halifetü’l Mesih hazretleri, 16 Mayıs 2003 Cuma Hutbesinde Allah’ın Habir sıfatını açıklarken şöyle dedi: Allah, Kur’an- ı Kerim’de gelecekte yaşanacak olaylardan haberdar etmektedir. Ben, bundan önce bazı İlahî gaybi haberlerden bahsetmiştim, birkaçını da özetle şimdi anlatacağım. Mesela, bütün dünyada dağınık olarak bulunan Yahudilerin, bu çağda Filistin’de bir araya getirileceğine dair haberi, Allah-u Teala şu ayette verdi:
وَّقُلۡنَا مِنۡۢ بَعۡدِہٖ لِبَنِیۡۤ اِسۡرَآءِیۡلَ اسۡکُنُوا الۡاَرۡضَ فَاِذَا جَآءَ وَعۡدُ الۡاٰخِرَۃِ جِئۡنَا بِکُمۡ لَفِیۡفًا ﴿۱۰۵﴾ؕ
Tercüme: Ondan sonra Biz İsrâiloğulları’na, “(Size vadedilen) ülkede yaşayın. İkinci vaadin gerçekleşme zamanı geldiğinde, hepinizi toplayıp getireceğiz,” dedik. (4 İsra (17) Suresi, Ayet 105)
Bu konuda Hz. Muslih Mevud (ra) şöyle demektedir: فَاِذَا جَآءَ وَعۡدُ الۡاٰخِرَۃِ جِئۡنَا بِکُمۡ لَفِیۡفًا ﴿۱۰۵﴾ؕ
(Daha sonraki vaadin gerçekleşme zamanı geldiğinde, hepinizi toplayıp getireceğiz.) Yani şimdi siz Kenan Diyarına gidin; Ancak zamanı geldiğinde siz oradan çıkmak zorunda kalacaksınız. Ondan sonra Allah sizi geri getirecektir ve siz tekrar isyan edeceksiniz ve de ikinci kere azaba yakalanıp sürüleceksiniz. Bu sürgün döneminiz, sizin benzeriniz olan (Müslüman) ümmetin ikinci çöküş haberi gerçekleşinceye kadar devam edecektir. Bu zaman geldiğinde sizler farklı ülkelerden toplanıp kutsal toprağa getirileceksiniz. (Tefsir-i-Kebir, c.6, s.441, İsra Suresi, 105. Ayet tefsiri)
Nitekim gördüğünüz gibi bu İlahî habere uygun olarak Osmanlı İmparatoru Yahudilerin ilk defa tekrar Filistin’de yerleşmelerine izin verdiğinde 1882’den 1903’e kadar Rusya’daki Yahudiler gelip buraya yerleşmeye başladı. 20. Yüzyılın başında Yahudiler sayıca çok az idi. Ancak daha sonra yerleşenlerin sayıları artmaya başladı. Birinci Dünya Savaşından sonra Osmanlı zayıfladığı için, çıkarcı Batılı güçler Kudüs’te birçok konsolosluklar açtılar.
Daha sonra Yahudi şehri Telaviv kuruldu. Bundan sonra İngiliz Krallığı, Yahudi devletinin kuruluşunun planını açıkladı. 1917’de ise Milletler Cemiyeti, İngiliz Krallığına Filistin’de yerleşen Yahudilere destek olma hakkı verdi. 1947’de dünyanın her köşesinden o kadar çok Yahudi Filistin’de bir araya geldi ki bugün gördüğünüz gibi onlar bütün Müslüman ülkelerini yoğun bir eziyete ve acılara maruz bırakmışlardır ve sayıları gitgide artmaktadır. İşte gerçekleşen bu olay da Habir olan Allah’ın önceden verdiği İlahî haberlerden birisidir.
Kaynak: Hutubat-ı Masrur, Cilt 1, Sayfa 43


