Esmaü’l Hüsna – El-Hasib
Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur:
وَاِذَا حُیِّیۡتُمۡ بِتَحِیَّۃٍ فَحَیُّوۡا بِاَحۡسَنَ مِنۡہَاۤ اَوۡ رُدُّوۡہَاؕ اِنَّ اللّٰہَ کَانَ عَلٰی کُلِّ شَیۡءٍ
حَسِیۡبًا ﴿۸۷﴾
Tercümesi: Size bir dua edildiği zaman, ondan daha iyi bir dua ile veya (hiç olmazsa) aynısıyla karşılık verin. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını sorandır. (Nisa Suresi, 87)
el-Ḥasīb (الْحَسِیْبُ) ismi, حَسَبَ (ha-sa-ba) kelimesinden türemiştir.
حَسَبَہُ (ha-sa-ba-hu) kelimesinin anlamı bir şeyi saymaktır. Aynı zamanda öç almak veya cezalandırma arayışında olmak anlamına da gelir.
حَسِیْبُکَ اللّٰہُ مِنْکَ ifadesi, “Allah, senden öcünü (intikamını) bizzat kendi alsın” anlamına gelir.
Kelimenin bu özel anlamı, Kur’an-ı Kerim’de şu ayette kullanılmıştır:
وَ کَفٰی بِاللّٰہِ حَسِیۡبًا
Hesap Görücü olarak Allah yeter.
(Ahzâb Sûresi, 33:40.)
Hazreti Ayşe (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre, Hazreti Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet Gününde hesaba çekilen herkes azap görecektir.”
Bunun üzerine Hazreti Ayşe (r.a.) sordu: “Yüce Allah, Kur’an’da:
فَسَوْفَ یُحَاسَبُ حِسَابًا یَسِیْرًا
‘O zaman kolay bir hesap ile hesaba çekilecektir.’
(İnşikâk Sûresi, 84:8)
buyurmamış mıydı?”
Hazreti Peygamber (s.a.v.) şöyle cevap verdi: “Bu, ‘hesaba çekilmek’ demek değildir; bu, sadece Yüce Allah’ın huzuruna arz edilmek demektir. Ancak, Kıyamet Gününde amelleri hakkında yoğun bir şekilde sorgulanan kimse, cezalandırılacak olandır.”
(Sahih Müslim, Cennet ve Nimetlerinin ve Ehlinin Sıfatları Kitabı, Hadis No. 7119.)
Hz. Mesih-i Mev’ud (as) şöyle buyurur:
“Öldükten sonra, ölen kişinin dünya ile olan bağı mutlaka devam eder. Müminin bir gök ile bir de yer ile bağı vardır.
Asıl hesap kitap Berzah’ta görülmüş olacaktır, fakat hesaplaşma mahşere kalacaktır.
Binlerce nebi, Deccal, yalancı, kâfir, lanetlenmiş kişi vb. hakkında hükümler verildi.
Kıyamette Haşir’in gerçekleşmesinin sebebi, onları (sadıkları) onur koltuğuna oturtarak ve yalanlayanlara da zillet azabı vererek, ‘Bakın kim doğru sözlüydü ve kim yalancıydı’ diye gösterilecektir.”
(Melfuzât Hazret-i Mesih-i Mev’ud (a.s.), Cilt 4, Sayfa 13, 14)
2. Halîfetü’l-Mesîh hazretleri şöyle buyurur:
“Biz, insanın öldükten sonra tekrar diriltileceğine ve amellerinden hesaba çekileceğine de inanıyoruz.
İyi amellerde bulunan kişiye iyilikle muamele edilecek, Yüce Allah’ın emirlerini çiğneyen ise şiddetli bir şekilde cezalandırılacaktır. İnsanı bu dirilişten kurtarabilecek hiçbir çare yoktur. Vücudunu havadaki kuşlar veya ormandaki yırtıcı hayvanlar yese de; Yerin kurtları vücudunun her bir zerresini ayırsa ve sonra onları başka şekillere dönüştürse de; Hatta kemikleri dahi yakılsa da; O yine de diriltilecektir ve Yaratıcısının huzurunda hesap verecektir.”
(Da’vetü’l-Emîr – Envaru’l-Ulûm, Cilt 7, Sayfa 336)
3. Halîfetü’l-Mesîh hazretleri şöyle buyurur:
“Asıl olan Allah-u Teâlâ’nın muhasebesidir, çünkü O, her şeyi kuşatmıştır. Onun muhasebesi hakkında hadislerde çeşitli ifadeler geçmiştir.
Hadiste şöyle buyrulmuştur: مَنْ حُوسِبَ عُذِّبَ (Hesaba çekilen azap görür) ve مَنْ نُوْقِشَ فِي الْحِسَابِ عُذِّبَ (Hesabı en ince ayrıntısına kadar incelenen azap görür) – (Bunlar farklı rivayetlerdir) – yani Kıyamet Gününde Allah Teâlâ kimin hesabını görmeye başlarsa, o kişi cezasını alacağını anlasın.
Aksi takdirde, Allah Teâlâ affettiği kimselere ‘Gidin, size sormuyorum’ der.
Böyle bir kişinin zayıflıkları (kusurları) O’nun ilminden gizli değildir. Allah Teâlâ, o kişinin bu günahları işlediğini, bu ihmalleri ve bu kusurları yaptığını, yerine getirmesi gereken sorumlulukları yerine getirmediğini tam olarak bilir.
Ancak rahmeti, kuluna karşı coşar ve şöyle der: ‘Sen, benim senden razı olduğum bazı işler de yaptın. Gidin, hiçbir hesap yok.’
Dolayısıyla bu hadise göre, Kıyamet Gününde Allah Teâlâ kimin hesabını görmeye başlarsa, o kişi helak olmuştur. O’nun hesaba ihtiyacı yoktur, O’nun ilmi tamdır. Allah Teâlâ, başkalarına ‘Ben onu yakalıyorum, onu hesaba çekiyorum’ demek ister.”
(Cuma Hutbesi, 25 Nisan 1969)
5. Halîfetü’l-Mesîh hazretleri şöyle buyurur:
“Lügatlerde Ḥasîb (حَسِیْب) kelimesinin anlamı, ‘hesap eden’ veya ‘hesap soran’ olarak yazılmıştır. Aynı zamanda ‘yeterli olan’ ve ‘hesabına göre karşılık veren (cezalandıran veya ödüllendiren)’ demektir.
Bu özelliklerin tamamı kâmil bir şekilde dünya üzerindeki hiçbir insanda bulunamaz. Bu konularda kâmil bir zat olabilecek varsa, o da Allah Teâlâ’nın Zatıdır. Bu yüzden el-Ḥasîb (اَلْحَسِیْب), Allah Teâlâ’nın sıfatlarından biridir.
Dolayısıyla, bahsedilen tüm bu özelliklerin bulunduğu yegâne Zat, Allah Teâlâ’nın Zatıdır. Ve O, bizim farklı durumlarımızı göz önünde bulundurarak bu sıfatını gerektiği şekilde ortaya koyar. Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette bu sıfatını belirtmiştir.”
5. Halîfetü’l-Mesîh hazretleri sözlerine devamla şöyle buyurur:
“Allah Teâlâ’nın buyurduğu gibi: اِنَّ اللّٰہَ کَانَ عَلٰی کُلِّ شَیۡءٍ حَسِیۡبًا (Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını görendir.)
Hazreti Mesih-i Mev’ud (a.s.)’ın sözünü kabul etmeyen, hatta sadece kabul etmemekle kalmayıp, muhalefette ileri giden o muhaliflerin – ki buna hükümetler de dahildir – hesabını Allah’ın ne şekilde gördüğünü en iyi bilen yalnızca O’dur.
Ancak Müslümanlar eğer dikkatle düşünürlerse, yaşadıkları zorluklar ve afetler ile bazı yerlerde uğradıkları zillet ve rezalete bakarak, bu durum onlarda mutlaka bir korku yaratacaktır – tabii düşünme alışkanlığı ve akıl varsa: ‘Yoksa Allah Teâlâ hesabı daha bu dünyada görmeye başlamadı mı?’
‘Hayrü’l-Ümmet’ (Ümmetlerin en hayırlısı) olmamıza rağmen, yabancılara el açan kimseler haline geldik. Ve bu sebeple, İslam karşıtı güçler, Müslümanlara ve Müslüman hükümetlere kendi istediklerini yaptırmaya devam ediyorlar.”
(Cuma Hutbesi, 19 Şubat 2010)
5. Halîfetü’l-Mesîh hazretleri, Allah Teâlâ’nın Ḥasîb sıfatına atıfla şöyle buyurur:
“Allah Teâlâ, nebilerin ve müminlerin muhaliflerinden, düşmanlarından ve onlara eziyet edenlerden hesap sormak için yeterlidir.
“سَرِيْعُ الْحِسَابِ” Serî’u’l-Ḥisâb (Hesabı Çabuk Gören) demektir ki, muhaliflere ve zulümde haddi aşanlara nasıl bir muamele yapılacağına karar verdiğinde, O, her mağrur (kibirli) ve mütekebbiri (böbürleneni) bu dünyada veya ahirette yakalar ve onların zulümlerinin hesabını sorar.
Genellikle zalim insan bu dünyada Allah Teâlâ’nın herhangi bir yakalamasından (cezasından) kurtulduğunda, yaptığının doğru olduğunu düşünür. Bu durum onu zulüm ve aşırılıkta daha da ileri götürür. Görünüşte ağzıyla Allah’ın adını anıyor olsa da, Allah Teâlâ’nın ilminde her şey vardır. O, kişinin kalbinde ne olduğunu bilir.
İşte bu tür insanlar hakkında Allah Teâlâ hesap hükmünü verdiğinde, sonuç çok korkunç olur.”
5. Halîfetü’l-Mesîh hazretleri sözlerine devamla şöyle buyurur:
“Allah Teâlâ herkese merhamet etsin. Bir müminin ayrıcalıklı vasfı takva üzere yürümektir. Ve takva üzere yürüyen kişi, Allah Teâlâ’nın nimetlerinden pay alan kişi olur.
Takva üzere yürüyenler, kalplerinde Allah korkusu taşıyanlardır. Amellerini kontrol etmeye çalışan ve Hukukullah (Allah’ın hakları) ile Hukuku’l-İbad’ı (kulların hakları) yerine getirmeye çalışanlardır.
Bu çaba gösterildiğinde, Allah Teâlâ’nın Ḥasîb sıfatı onlar için nasıl tecelli eder? Bu konuda Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de bir yerde Ḥasîb olduğunu şöyle zikreder:
Şöyle buyurdu:
وَّ یَرۡزُقۡہُ مِنۡ حَیۡثُ لَا یَحۡتَسِبُ ؕ وَ مَنۡ یَّتَوَکَّلۡ عَلَی اللّٰہِ فَہُوَ حَسۡبُہٗ ؕ اِنَّ اللّٰہَ بَالِغُ اَمۡرِہٖ ؕ قَدۡ جَعَلَ اللّٰہُ لِکُلِّ شَیۡءٍ قَدۡرًا (Talâk Sûresi, 65:4)
Yani, ‘Onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, O ona yeterlidir. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü (kader) koymuştur.’
Bu ayetten önce Allah Teâlâ şöyle buyurur:
وَ مَنۡ یَّتَّقِ اللّٰہَ یَجۡعَلۡ لَّہٗ مَخۡرَجًا (Talâk Sûresi, 65:3)
Yani, ‘Kim Allah’a karşı takva sahibi olursa, Allah ona bir çıkış yolu yaratır.'”
(Cuma Hutbesi, 12 Mart 2010)


