Uyumlu Bir Aile Hayatı

یٰۤاَیُّہَا النَّاسُ اتَّقُوۡا رَبَّکُمُ الَّذِیۡ خَلَقَکُمۡ مِّنۡ نَّفۡسٍ وَّاحِدَۃٍ وَّخَلَقَ مِنۡہَا زَوۡجَہَا وَبَثَّ مِنۡہُمَا رِجَالًا کَثِیۡرًا وَّنِسَآءً ۚ وَاتَّقُوا اللّٰہَ الَّذِیۡ تَسَآءَلُوۡنَ بِہٖ وَالۡاَرۡحَامَ ؕ اِنَّ اللّٰہَ کَانَ عَلَیۡکُمۡ رَقِیۡبًا

Ey insanlar! Hepinizi tek bir candan yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getirip (yeryüzüne) yayan Rabbinizin takvasını benimseyin. Allah’ın takvasının edinin (çünkü) O’nun adıyla birbirinizden  dilekte bulunursunuz. Özellikle akrabalar konusunda (takva edinin.) Şüphesiz Allah üstünüzde gözeticidir.

Bir uçakta oturduğunuzu ve aniden motorlarının durduğunu hayal edin. Uçak sadece havada süzülüyor ve sürekli aşağı doğru düşüyor. Hoparlörden pilotun sesi duyulur: “Çarpışmaya hazır olun“. Ardından uçakta bir sessizlik hakim olur. Tüm yolcular ölümü karşılarında görür ve geçmişleri hakkında düşünmeye başlar.

Böyle bir anda aklınızdan neler geçerdi? Hayatınızı nasıl hatırlardınız? Hangi anları değerli bulur ve nelere pişmanlık duyardınız?

Bu senaryo, bir hikaye değil, gerçektir. Bu olay 2009 yılında New York, Manhattan üzerinde meydana geldi. Bir uçağın motorları durdu ve Hudson Nehri’ne acil iniş yapmak zorunda kaldı. Uçakta bulunan bir iş adamı da o sessizlik anında kendi hayatını düşünmeye başladı. Serveti, işi; hepsi bir anda anlamsızlaştı. Ona asıl endişe veren şey şuydu: Ben nasıl bir insandım? Benliğimi insanlığımın önünde bir engel haline getirdim mi? Benim için en önemli olan sevdiklerimle nasıl bir ilişkim vardı? Nasıl bir eş ve nasıl bir baba oldum?

Bunlar, hayatına veda etmeye hazırlanırken, ölüme yakın bir anda bir kişinin aklından geçen endişeler ve pişmanlıklardı. Bu deneyimden sonra, o anda kendisine aşikar olan yeni önceliklere göre hayatını yeniden düzenledi. Çünkü eğer ölüm aniden tekrar gelirse, aynı endişe ve pişmanlıklarla bu dünyadan ayrılmak istemiyordu.

Ölüme yakın bir deneyim yaşamamıza gerek kalmadan, böyle bir pişmanlıkla yüzleşmemek için hayatımızı baştan bu şekilde yaşamak akıllıca ve bilgece değil midir?

Biz Müslümanlar, Allah’ın insanı özel bir amaç için yarattığına ve bu amacı onun doğasına yerleştirdiğine inanırız. Gerçek huzur ve başarıya ancak bu amacı yerine getirdiğimizde ulaşırız: yani Allah’ın ve O’nun yarattıklarının haklarını yerine getirdiğimizde.

Hazreti Mesih-i Mev’ud (as) şöyle buyurmuştur:

“İnsan kelimesinin gerçeği, aslında ‘üns’ten alınmıştır; yani iki gerçek ünsiyete (yakınlığa) sahip olandan. Biri Allah Teâlâ ile, diğeri ise insanlığa sempati duymakla. Bu iki ünsiyet onda oluştuğunda ‘insan’ olarak adlandırılır. İşte bu, insanlığın özü olarak adlandırılan şeydir ve bu makamda insan ‘ulü’l-elbab’ (akıl sahipleri) olarak isimlendirilir. Bu olmadıkça hiçbir şey yoktur.” (Malfuzat, Cilt 2, sayfa 53)

Yani insan, Allah’ın ve kulların haklarını yerine getirmediği sürece ne gerçek mutluluğu bulabilir ne de insan olmanın hakkını verebilir. İslam tam da bu iki hakkın nasıl yerine getirileceği konusunda rehberlik eder. İslam bizi bu dünyada ahiret için hazırlar. İslam öğretilerine uygun olan iyiliklerimiz ve amellerimiz, hayatın son anlarında ortaya çıkabilecek pişmanlıkları giderir.

Dünyadaki tüm insanlarda ortak bir özellik vardır: Bu dünyadan ayrılırken, sosyal ilişkilerini, özellikle de aile ilişkilerini derinlemesine düşünürler. Bu nedenle, özellikle aile ile ilgili, huzurlu ve uyumlu bir aile hayatı sağlayan ve aynı zamanda hayatın sonunda ortaya çıkan pişmanlıkları ortadan kaldıran İslami öğretilere odaklanmak istiyorum.

Zaman kısıtlılığı nedeniyle burada iki temel noktaya değineceğim:

  • Karıkoca ilişkisi
  • Ebeveyn ve çocuk ilişkisi

Evlilik, ailenin temelidir ve aile de toplumun ana direklerinden biridir. En küçük aile birimi karı-kocadan oluşur ve bir çocuğun doğumuyla onlar ebeveyn olurlar. Zamanla, bu küçük birim daha fazla ilişkiyle genişler. Bu genişlemeyle birlikte, karı ve koca farklı roller üstlenmeye başlarlar. Ancak en büyük ve en önemli sorumlulukları ebeveyn olmaktır, çünkü mutlu bir aile hayatı gelecek nesillerin doğru eğitimini garanti eder.

Uyumlu bir aile hayatı için, insanın hayatındaki en önemli kararlardan biri olan evlilik konusunda, Hz. Resulüllah’ın (sav) bize öğrettiği standardı benimsemesi gerekir. O şöyle buyurmuştur:

“Bir kadınla dört şeyden dolayı evlenilir: Malı, soyu, güzelliği veya dindarlığı için. Sen dindar olanı tercih et, yoksa daima sıkıntıda kalırsın.” (Sünen İbn Mace, Hadis 1858)

Eğer biz Peygamber Efendimizin (sav) bu öğüdüne uyarsak, aslında daha hayat arkadaşı seçimi sırasında ahirete hazırlanmış oluruz ve hayatın sonunda ortaya çıkabilecek pişmanlıktan korunabiliriz. Çünkü hadiste bahsedilen üç sebep, mal, güzellik ve soy bu dünya ile sınırlıdır. Ve bu dünya fani olduğu için, bu şeylerin hepsi de fanidir. Daima kalan ve ahirete kadar etkisi devam eden şey ise imandır. En önemli ölçüt bu olmalıdır. Bu karar, ailenin merkezini güçlendirecek ve evlilikte uyum sağlayacaktır, çünkü karı-koca aynı amacı gözeterek hayat yolculuğuna devam edeceklerdir.

Başlangıçta okunan Kur’an ayetlerini daha önce de duymuşsunuzdur, çünkü bunlar her nikah töreninde okunan ilk ayetlerdir. Bu ayetlerin ışığında, hem erkek hem de kadın evlilik bağıyla birleşir ve böylece İslami emirlere uygun bir hayat sürmek için söz verirler.

3. Halifetü’l-Mesih (rahmetullahi aleyh) bu ayet hakkında şöyle buyurmuştur:

“Nikah vesilesiyle okunan bu özel ayette, Rab hakkında takvalı olmak telkin edilmiştir. Rab hakkında takvalı olmak, tıpkı Allah’ın sizin Rabbiniz olduğu, size rızık verdiği ve sizi büyüttüğü gibi, artık size de yeni sorumluluklar yükleneceği anlamına gelir. Bu sorumlulukları ancak gerçek Rabbiniz olan Allah’ın takvasını benimsediğinizde yerine getirebilirsiniz.” (Hutbat-e Nasir, Cilt 10, sayfa 81)

İnsan, Allah Teâlâ’nın rengine bürünmüştür. Evlilik yoluyla, insan Allah’ın sıfatlarını daha yoğun bir şekilde kendisinde geliştirebilme fırsatını elde eder. Allah’ın sıfatlarını yansıtma alanı daha da genişler ve eş, gelecek nesil, kayın tarafından hısımlar ve diğer bireyler de bu alana dahil olur. O, eşi, çocukları ve diğer aile üyeleri için bir “Rab” (yani yetiştiren) rolünü üstlenir. Allah Teâlâ’nın “er-Rahmân” yani istenmeden veren sıfatı da onun yeni ilişkilerinde ortaya çıkar. Aynı şekilde, birisi istediğinde veren “er-Rahîm” sıfatı da onun etki alanına girer. Nasıl ki Allah “Yaratıcı” ise, karı koca da bir çocuk dünyaya getirdiklerinde bu sıfatı benimserler. Evlilik, insan için manevi gelişim ve Yaratıcısına yaklaşma aracıdır, fakat bu, ancak kalpte takva (Allah korkusu ve bilinci) olduğunda mümkündür.

Huzur-i Enver (Allah Teâlâ ona yardımıyla destek olsun) bu konuda şöyle buyuruyor:

“Nikahın ilan edildiği anda verilen ilk öğüt, takva üzerine adım atın, takvalı olun. Dolayısıyla nikah sırasında icap ve kabul bu öğüt altında yapılır, bunlara uyacaklar diye nikaha onay verilir. Çünkü eğer gerçekten o Rabbinizin, o sevgili Rabbinizin sevgisi ve korkusu içinizde olursa, ki O yaratılışınızdan hatta daha öncesinden tüm ihtiyaçlarınızı gözetmiş ve tüm ihtiyaçlarınızı karşılamıştır, o zaman her zaman O’nun rızasına uygun işler yaparsınız ve bunun sonucunda da o nimetlere varis olursunuz.” (Cuma Hutbesi, 10 Kasım 2006)

Bu bereketlerden biri de mutlu ve uyumlu bir aile hayatı olacaktır. Ve eğer insan, şimdi bahsedilen öğüde uyarsa, hayatının sonunda pişmanlık azabından kurtulabilir.

Evliliğin yanı sıra, çocuk ve ebeveyn ilişkisi de anlamlı bir hayatta temel bir rol oynar. Eğer biz ebeveynlerin haklarını göz ardı edersek, aile huzurumuzu tehlikeye atar ve pişmanlık azabına düşeriz. İslam bize bu konuda net bir şekilde yol göstermiştir. Kur’an-ı Kerim’de ebeveynlerin haklarının korunması öyle vurgulanmıştır ki, başka hiçbir dinde görülmez. Allah Teâlâ Ahkaf Suresi’nde şöyle buyurur:

وَوَصَّیْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَیْہِ اِحْسَانًا۔ (الاحقاف ۱۶)

“Ve biz insana, anne babasına karşı iyilik yapmasını emrettik.” (Ahkaf 16)

Aynı şekilde, İsra Suresi’nde Allah Teâlâ kendi emri hakkında şöyle buyurur:

وَقَضٰی رَبُّکَ اَلَّا تَعۡبُدُوۡۤا اِلَّاۤ اِیَّاہُ وَبِالۡوَالِدَیۡنِ اِحۡسَانًا ؕ اِمَّا یَبۡلُغَنَّ عِنۡدَکَ الۡکِبَرَ اَحَدُہُمَاۤ اَوۡ کِلٰہُمَا فَلَا تَقُلۡ لَّہُمَاۤ اُفٍّ وَّلَا تَنۡہَرۡہُمَا وَقُلۡ لَّہُمَا قَوۡلًا کَرِیۡمًا ﴿24﴾

وَاخۡفِضۡ لَہُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحۡمَۃِ وَقُلۡ رَّبِّ ارۡحَمۡہُمَا کَمَا رَبَّیٰنِیۡ صَغِیۡرًا ﴿ؕ25﴾        (17:24-25)

Tercüme: “Rabbin, kendisinden başkasına ibadet etmemenizi ve anne babaya iyi davranmanızı emretti. Eğer onlardan biri veya her ikisi yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara ‘öf’ bile deme, onları azarlama, onlara güzel söz söyle. Onlara karşı şefkatle tevazu kanatlarını indir ve de ki: ‘Ey Rabbim! Onlar beni küçükken yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et.’

Ne kadar güzel bir öğretidir, bununla gurur duyabiliriz! Ama asıl soru şu: Bu öğretiyi kaçımız pratik hayatta uyguluyoruz? Sadece sabırla değil, aynı zamanda şefkat, sevgi ve dualarla anne babamıza iyi davranıyoruz; özellikle yaşlandıklarında, unutkanlaştıklarında, defalarca cep telefonu veya tablet kullanımı konusunda yardım istediklerinde ya da bize önemsiz görünen ev işlerinde yardıma ihtiyaç duyduklarında.

Hz. Resulüllah (sav) yetim büyüdü ve anne babasına hizmet etme fırsatı bulamadı. Ancak buna rağmen, anne babanın hakları ve duyguları konusunda son derece hassastı.

Bir adam, biat etmek için Hz. Resulüllah’ın (sav) huzuruna geldi. Anne babasını ağlayarak geride bıraktığını söyledi. Resulullah (sav) şöyle buyurdu: “Geri dön ve onları nasıl ağlattıysan, öylece güldür.” (Sünen Ebu Davud)

Hz. Enes b. Malik (r.a.) rivayet eder ki, Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Kim ömrünün uzamasını ve rızkının artmasını isterse, anne babasına iyilik yapsın ve akrabalarına iyilik yapmayı kendine adet edinsin.” (Müsned Ahmed, Cilt 3, sayfa 266)

Düşünülecek bir konu: Eğer anne babamız bu dünyadan ayrılırsa ve biz onlara hizmet etme fırsatı bulamazsak, bu ne kadar şiddetli bir pişmanlık olur! Resulullah (sav) böyle bir kişiyi bedbaht ilan etmiştir. O şöyle buyurdu:

“Yazıklar olsun ona (burnu yere sürtünsün)! Yaşlı anne babası yanında olup da yine de cennete giremeyene!” (Sahih Müslim)

Görüyorsunuz, Resulullah (sav) anne babaya hizmet etmenin önemini ne kadar şiddetle vurgulamış ve onlara hizmet fırsatını kaybetmenin, cenneti kaybetmek gibi olduğunu ne kadar uyarıcı bir dille belirtmiştir. Anne babaya hizmet etme fırsatının kaçırılması ne kadar acı verici bir pişmanlık olur! İslam’ın öğretilerini uygulayarak, ailemizi daha hayatımızdayken bir huzur ve uyum kaynağı haline getirmek akıllıca bir davranış değil midir?

Peki ya anne babası bu dünyadan göçmüş olanlar ne yapmalı? Sevgili Peygamberimiz (sav) onların da duygularını dikkate alarak onlar için de bir yol göstermiştir. Bir kişi sordu:

“Ey Allah’ın Resulü! Anne babamın vefatından sonra onlara iyi davranabileceğim herhangi bir iyilik var mı?”

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Evet, onlar için dua et, onların bağışlanmasını dile, onların vaatlerini yerine getir, anne babadan dolayı akraba olanlarla bağ kur ve anne babanın dostlarına saygı göster.” (Sünen Ebu Davud)

Bunlar, anne babamızla olan ilişkilerimizde nasıl insaflı olacağımıza dair bize rehberlik eden İslami öğretilerin sadece birkaç yönüydü. Ancak mutlu ve uyumlu bir aile hayatı için, ailenin her bireyinin kendi rolünü oynaması ve başkalarının haklarını ve görevlerini yerine getirmekte kusur etmemesi önemlidir. İşte bu yüzden İslam sadece anne babanın haklarını vurgulamakla kalmaz, aynı zamanda anne babayı da kendi sorumluluklarını yerine getirmeye ve çocuklarının haklarını gözetmeye teşvik eder.

Hz. Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Anne babanızın sizin üzerinizde hakları olduğu gibi, çocuklarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır.” (El-Edebü’l-Müfred, Hadis 94)

O, bu haklardan bazılarını şöyle sıralamıştır:

“Çocuğun hakkı, babasının ona güzel bir isim koyması, ona güzel edep öğretmesi ve evlenme çağına geldiğinde onu evlendirmesidir.” (Şu’abü’l-İman, Beyhakî)

Bir yandan, İslam’ın öğretisi bize, çocukların anne babaları aracılığıyla cenneti bulabilecekleri müjdesini verir. Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Baba, cennetin orta kapısıdır.” (Sünen Tirmizi)

Ve anneler hakkında şöyle buyurdu:

“Cennet annelerin ayaklarının altındadır.” (Sünen Nesai)

Bu, anne babanın sorumluluklarını yerine getirip çocuklarına iyi bir terbiye vermeleri halinde, çocukların da bu terbiye sayesinde cennete giden yolu bulabilecekleri anlamına gelir.

Öte yandan, Allah Teâlâ bize şunu da ihtar ediyor:

یٰۤاَیُّہَا الَّذِیۡنَ اٰمَنُوۡا قُوۡۤا اَنۡفُسَکُمۡ وَاَہۡلِیۡکُمۡ نَارًا
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrim Suresi: 7)

Başka bir yerde de şöyle buyurdu:

وَلَا تَقۡتُلُوۡۤا اَوۡلَادَکُمۡ خَشۡیَۃَ اِمۡلَاق

“Ve yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin.” (İsra Suresi: 32)

Hazreti Muslih-i Mev’ud (r.a.) bu ayetin tefsirinde şöyle buyurmuştur:

Gerçekte, sadece servetini korumak için evladını öldürecek pek az insan vardır. Aslında bu ayet, evlatlarını doğrudan öldürmeyen, ancak dolaylı yoldan onları “öldüren” anne babaları kınamaktadır. Yani, onların fiziksel gelişimlerini, ahlaki eğitimlerini ve öğretimlerini ihmal etmektedirler. Burada “öldürmek” kelimesi, bu ihmalin yol açtığı zararın ciddiyetini vurgulamak için mecazi anlamda kullanılmıştır. Bu ayet, evlatlarının ahlaki eğitimini ve öğretimini terk eden anne babaları da uyarmaktadır. Bu tür anne babalar, aslında kendi evlatlarının “katili” sayılırlar.

Ahlaki eğitimle ilgili olarak, Resulullah (sav) son derece önemli bir öğütte bulunmuştur:

أَكْرِمُوا أَوْلاَدَكُمْ وَأَحْسِنُوا أَدَبَهُمْ

“Çocuklarınıza hürme gösterin ve onlara en güzel ahlakı öğretin.” (İbn Mâce)

Bu hadisin anlamı şudur: Anne babalar, çocuklarına sevgi ve saygıyla muamele etmelidirler ki, onlarda özsaygı ve onur duygusu gelişsin. Bununla birlikte, onlara yüce ahlaki değerler aşılamalıdırlar ki, büyüdüklerinde Allah’a, insanlara ve ailevi sorumluluklarına karşı görevlerini en iyi şekilde yerine getirsinler ve toplum için de pozitif birer birey haline gelsinler. Bu çocuklar, gelecekte anne baba olacaklar ve kendi yuvalarında huzur ve sükuneti tesis edeceklerdir.

Hazreti Mirza Beşir Ahmed (r.a.) bu hadisin tefsirini şöyle yapmıştır:

“Çocuklara saygı göstermek, İslam’ın benzersiz bir özelliğidir. Dünyanın hiçbir dini, çocuklara saygı ve onurla muamele edilmedikçe onlarda yüksek ahlaki niteliklerin yerleşemeyeceği gerçeğini kavrayamamıştır. Bazı akılsız anne babalar, çocuklarını sevmelerine rağmen, onları hor görür, onlara sert konuşur ve aşağılayıcı bir tavır sergilerler. Bu şekilde çocukların özsaygısı ve onuru yavaş yavaş yok olur. Peygamberimizin ‘Çocuklara saygı ve onurla muamele edin’ emri, çocukların özsaygı, onur ve yüksek ahlakla donatılması için gerçekten altın suyuyla yazılmaya layıktır.” (Kırk İnci)

Uyumlu ve huzurlu bir aile hayatı için, Peygamberimiz Efendimizin buyurduğu gibi, bütün çocuklara eşit davranmak temel bir prensiptir:

وَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: اعْدِلُوا بَيْنَ أَوْلاَدِكُمْ فِي الْعَطِيَّةِ

“Çocuklarınıza hediye verirken aralarında adaletli olun.” (Sahih Buhari)

Bir defasında, Hz. Peygamber’e (sav), bir babanın bir oğluna hediye verdiği haberi gelmişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber, diğer çocuklarına da aynı şekilde verip vermediğini sordu. Adam, hayır diye cevap verince, Peygamberimiz hediyeyi geri almasını emretti. (Buhari, Hadis 2586)

Aynı şekilde Peygamber Efendimiz, anne babanın, erkek çocukları kız çocuklarına tercih etmemesi durumunda cennete kavuşabileceğini de öğretmiştir. (Sünen Ebu Davud, Hadis 5146)

Hazreti Mesih-i Mev’ud (as), başarılı bir terbiye için aile içi uyumun temeli olan son derece önemli rehberlikler sunmuştur. Bir defasında, birinin çocuğunu dövdüğünü öğrendiğinde, büyük bir rahatsızlık duydu ve bunun kendisine göre bir tür şirk olduğunu söyledi. Şöyle buyurdu:

“Hidayet ve terbiye yetkisi aslında Allah Teâlâ’nın elindedir. Sürekli azarlama ve yersiz sertlik, yani çocukları ufak meseleler için bile azarlamak ve paylamak, kişinin kendisinin hidayetin sahibi olduğuna ve çocukları kendi istediği gibi doğru yola sokabileceğine inandığının bir işaretidir. Bu, gizli bir şirktir. Benim cemaatim kesinlikle bundan sakınmalıdır.”

Ardından, kendi terbiye yöntemini şöyle açıkladı:

“Ben çocuklarım için dua ederim ve onların genel ilkelere, iyi ahlaka ve öğretilere uymalarını sağlamaya dikkat ederim. Yaptığım sadece bu, daha fazlası değil. Sonra tüm meseleyi Allah Teâlâ’ya bırakırım. Fıtratlarına konmuş olan iyilik tohumu vakti gelince mutlaka yeşerecektir.” (Malfuzat [İngilizce], Cilt 1, sayfa 181-182)

Bir başka vesileyle, Hazreti Mesih-i Mev’ud (as), ebeveynin örnek konumunu ve çocuklar için dua etmenin önemini şöyle açıklamıştır:

“Siz kendiniz salih olun ve evlatlarınız için takva ve iyilik konusunda en iyi örnek olun. Çaba gösterin ve dua edin ki, onlar Allah’tan korkan ve salih insanlar olsunlar. Onlar için servet toplamakta ne kadar çaba harcıyorsanız, bu konuda da o kadar çaba harcayın.”

(Malfuzat, Cilt 8, sayfa 109, 1985 İngiltere baskısı)

5.Halifetü’l Mesih hazretleri (Allah ona yardımıyla destek olsun) de ebeveynin örnek konumuna değinerek şöyle buyurmuştur:

“Çocuklarınızda Allah korkusu oluşturun, onları takvalı yapın. Bu da ancak anne babanın kendisi takvalı olduğunda veya takvalı olmaya çalıştığında mümkün olur. Çünkü amel etmedikçe dilde kalan sözlerin bir etkisi olmaz. Eğer çocuk, anne babasının komşularının haklarını yerine getirmediğini, kardeşlerinin haklarını gasp ettiğini, karı koca arasında ufak tefek meselelerden dolayı sürekli anlaşmazlık ve kavga çıktığını görüyorsa, o zaman çocukların terbiyesi ve onlarda takva oluşturmak çok zorlaşır. Bu nedenle, çocukların terbiyesi için bizim de kendimizi ıslah etmeye çok ihtiyacımız vardır.”

(Hutbat-e Masroor, Cilt 1, sayfa 150)

Bunlar, evlilik ilişkisi ve anne babayla çocuklar arasındaki ilişkiye dair İslami öğretilerin sadece birkaç yönüdür. Bu öğretiler ve ilkeler çok güzel ve idealdir, ancak sadece kitaplarda ve konuşmalarda kalırlarsa bize hiçbir faydası olmaz. Asıl soru, bu öğretilerin günlük hayatımızın bir parçası haline nasıl geleceğidir.

Değerli dinleyiciler! Bu öğretileri hayata geçirmenin en önemli yollarından biri duadır. Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de bize, mutlu bir aile hayatı için kilit olan son derece güzel bir dua öğretmiştir:

رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَ ذُرِّيّٰتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَّ اجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِيْنَ اِمَامًا
“Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve neslimizden göz aydınlığı ver ve bizi takva sahiplerine önder kıl.” (Furkan Suresi: 75)

Bu dua, az önce bahsi geçen tüm ilişkileri içinde barındırır. Bu, karı kocanın birbirleri için duasıdır. Bu, evlatlar için yapılan duadır. Ve bu, anne babanın kendileri için de yaptığı bir duadır, böylece kendileri örnek olup iyi ve salih insanlar olabilirler. Elhamdülillah! Bu ne kadar mükemmel bir duadır ki, samimiyetle yapıldığında ve Allah Teâlâ kabul ettiğinde, huzurlu ve uyumlu bir aile hayatı, bunun sonucunda da bereketli bir ömür ve pişmanlıktan uzak bir son nasip eder.

4. Halifetü’l Mesih (rahmetullahi aleyh) bu duanın bağlamında, duanın etkisini şöyle açıklamıştır:

“Ciddiyetle istenmeyen bir şey insan karakterini pek etkilemez. Ancak insan, isteğinin gerçekleşmesi için kalben dua edince dua mutlaka karakterini ve amellerini etkiler. Mesela aramızdan birçoğu daima doğruyu söylemek ister ancak bu isteği nadiren fiiliyata dönüşür. Bunun tersine bu hedefe ulaşmak için tam bir samimiyet ve içtenlikle Allah’a dua eden kimsenin duaları onların karakterlerini, sadece istek taşıyıp çaba göstermeyen insanlarınkine nazaran daha çok değiştirir. İçtenlikle dua eden kimse amelini düzeltmek için samimi bir çabaya girer. Çocuklarının güzel yetiştirilmesi için dua eden kimse eğer eşleri ve çocuklarıyla bu duaya uygun olmayan davranışlarda bulunursa bu, tuhaf ve akıl almaz bir şey olacaktır.”

Çağımızın sorunlarına İslam’ın Çözümü, sayfa 106

Hazreti Mesih-i Mev’ud (as), bizim için mükemmel bir örnek teşkil ederek şöyle buyurmuştur:

“Benim durumum şudur ki, arkadaşlarım, evlatlarım ve eşim için dua etmediğim hiçbir namazım yoktur.” (Malfuzat, Cilt 2, sayfa 310)

Huzurlu ve uyumlu bir aile hayatı için herkesin aynı değerleri benimsemesi esastır. Eğer eşlerden sadece biri samimi olur ve İslami öğretilere uyarsa, diğeri uymazsa gerginlikler ortaya çıkar ve uyum sağlanamaz. Böyle bir durumda sürekli hatırlatma, teşvik ve telkinde bulunmak gerekir. Kur’an-ı Kerim bize hatırlatmanın kesinlikle fayda verdiğini bildirmiştir. Hamd olsun ki, Hilafet sayesinde, iyiliğimiz için bize sürekli İslami öğretileri hatırlatan böyle bir şahsiyete sahibiz. Hilafetin mübarek sistemi aracılığıyla, İslami öğretilere uyma konusunda sürekli olarak teşvik almaktayız.

Nikah töreninde okunan son ayet şudur:

یاَیُّہَا الَّذِیۡنَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰہَ وَلۡتَنۡظُرۡ نَفۡسٌ مَّا قَدَّمَتۡ لِغَدٍۚ وَاتَّقُوا اللّٰہَؕ اِنَّ اللّٰہَ خَبِیۡرٌۢ بِمَا تَعۡمَلُوۡنَ

“Ey iman edenler! Allah’ın takvasını edinin ve her can, yarın için ne hazırladığına baksın. Ve Allah’ın takvasını edinin. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Haşr Suresi: 19)

Bu ayet, karı kocaya, meselenin kendi ellerinde olduğunu hatırlatır. Amellerimiz sanki ektiğimiz tohumlardır ve nasıl bir tohum ekersek, öyle bir hasat alırız. Eğer amellerimiz İslami öğretilere uygun olursa, dünya ve ahirette bunun güzel meyvelerini toplarız. Aksi takdirde, hayatın sonunda büyük bir pişmanlık duyarız ki bu, aslında ahiret cezasının bir öncüsüdür.

Bu yüzden, hiçbir anı boşa harcamayalım. Hayatımızın son aşamasında yaşayacağımız o pişmanlığı şimdiden gözümüzün önüne getirelim ve bu acıdan güç alarak davranışlarımızı düzeltelim. Böylece, cennetin kokusunu kendi evimizde hissetmeye başlayabiliriz.

Allah Teâlâ bize buna muvaffak olmayı nasip etsin. Âmin.

Start typing and press Enter to search