Bu devir bir peygambere muhtaç mıdır?
Kuran-ı Kerim’in nazil oluşundan sonra ileride zaman geldiğinde bir peygambere ihtiyaç duyulacağı Kuran-ı Kerim ve hadislerden anlaşılmaktadır. Kuran-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
وَقَالَ الرَّسُوۡلُ یٰرَبِّ اِنَّ قَوۡمِی اتَّخَذُوۡا ہٰذَا الۡقُرۡاٰنَ مَہۡجُوۡرًا ﴿۳۱﴾
Resül, “Ya Rabbi! Benim kavmim bu Kuran’ı mehcur (yüzüstü) bırakmıştır” diyecek. [1]
Bu ayette anlatılan Müslümanların durumunu, Hz. Resulüllahsav değişik ifadelerle şöyle haber vermiştir:
’’یأتی علی الناس زمان لا یبقی من الأسلام الا اسمہ ، ولا من القرآن الا رسمہ ۔ ‘‘
(مشکاۃ المصابیح کتاب العلم الفصل الثالث ، و رواہ البیھقی فی شعب الأیمان ، و کنز العمال ج ۱۱ باب تتمۃ الفتن من الأکمال )
“İnsanlar üzerinde öyle bir zaman gelecektir ki İslam’ın yalnız ismi, Kuran’ın da ancak yazısı baki kalacaktır.”[2]
Burada inceleyeceğimiz konu Vadedilen Mesih Hz. Mirza Gulam Ahmed’inas gelişinden önce yukarıdaki ayet ve hadiste haber verilen durum gerçekleşmiş miydi? Bu konuyu Ahmedi olmayan Müslümanların yazılarından öğrenelim:
Bu konuda Nüvvab Nurü’l Hasan Han Bey şöyle der: “Şimdi İslam’ın ancak ismi, Kuran’ın da ancak yazısı baki kalmıştır. Camiler zahirde dopdolu olup hidayetten tamamen boştur. Bu ümmetin ulemaları gök kubbe altındaki en iğrenç mahlûkattırlar. Bütün fitneler onlardan çıkıp yine onlara dönmektedir.”[3]
Vadedilen Mesih’in muhaliflerinden olan Mevlana Senaüllah Amritsari adlı Hadis bilgini şöyle demiştir: “Şüphe yoktur ki Kuran bizden tamamen kalkmıştır. Biz sözde Kuran-ı Kerim’e inanmaktayız; fakat billâh kalben biz onu çok hakir, pek düşük ve faydasız bir kitap zannederiz.”[4]
Mevlana Ebülkelâm Azad şöyle demektedir: “Her çeşit pislik ve rezalet Müslümanlara musallat olmuştur. Bu ümmete yayılmamış olan sapıklığın hiçbir çeşidi yoktur. Her türlü sapıklık en şiddetli ve en kuvvetli bir şekilde bu ümmet içinde yayılmıştır. Ehli Kitap sapıklıkların hangi aşamalarından geçtiyseler Müslümanlar da hepsinden geçmişlerdir. Canım ve ruhum daima doğruyu söyleyen Hz. Muhammed’e kurban olsun ki Müslümanlar gerçekten ve tıpatıp müşriklerle bir oldular. Tevhid dinini ileri sürenler, putperestliğin bütün yollarını benimsediler. Dünya Lât ile Uzza gibi putlara tapmaktan kurtarılmıştır. Ancak şimdi onlara yeniden tapılmaya başlandı.”[5]
Türkiye’de de çok iyi tanınan meşhur şair ve düşünür Allame Muhammed İkbal bir şiirinde şöyle demiştir:
“Her tarafta; ‘dünyadan Müslümanlar yok oldular’ diye bir matem vardır. Ben ise; ‘acaba Müslümanlar hiçbir zaman dünyada var mıydılar?’ diye sormaktayım.”
İkbal’in gözünde Müslümanlar sanki dünyada hiçbir zaman mevcut değillermiş gibi yok oldular. Peki, onun gözünde şu anki Müslümanların durumu nedir? Onun ifadeleriyle okuyalım:
“Zahirde siz Hıristiyansınız; medeniyet bakımından da Hindusunuz. Bu Müslümanları görünce Yahudiler bile utanır!
Evet! Siz Seyyidsiniz, Moğolsunuz, Afgansınız, her şey sizsiniz. Fakat söyleyin bana, siz Müslüman mısınız?”[6]
Ahmedilerin tanınmış muhaliflerinden birisi olan Mevlana Mevdudi, bu konuda şöyle demektedir: “Allah’ın şeriatında, Ehl-i Hadis, Hanefi, Devbendi, Şii vb. gibi ayrı ayrı ümmetlere yer yoktur. Bu ümmetler birer cehalet ürünüdür.”[7]
Mevdudi başka bir yazısında şöyle der: “İnsanların çoğu ikamet-i din hareketi uğruna, üstünlük düşüncelerinin bir timsali olan bir insan-ı kâmil’i aramaktadırlar. Diğer bir şekilde denebilir ki onlar, aslında bir peygamber istemektedirler. Her ne kadar sözde “Hatm-i Nübüvvet’e inandıklarını ileri sürüp, birisi peygamberliğin varolduğunu iddia edince dilini sökmeye hazır iseler de, yine de aradıkları aslında bir peygamberdir.”[8]
Tanınmış ilim adamı Mevlana Ebulkelâm Azad şöyle der: “Eğer dinî liderlerimizden birisi kavminin feci durumunu azıcık düşündüyse, müritlerine şöyle teselli verirdi: Artık bizim ve sizin çabalarınız asla bir yarar getiremez. Şimdi Kıyamet yakındır ve Müslümanların helak edilmesi kesindir. O yüzden bütün işlerimizi Mehdi İmam’ın çıkışına kadar ertelemeliyiz. O, çıkınca bütün yeryüzü kendiliğinden Müslümanlar uğruna boşalıp hazırlanacaktır.”[9]
Şiî mezhebinin Essiratüssevi isimli kitabında şöyle denmektedir: “Eğer insanlık bir zaman ruhani muallime muhtaç idiyse bugün yine muhtaçtır. Yoksa insanlık hiçbir zaman bir peygambere ve ruhani muallime muhtaç değildi ve İlâhi muallimlerin gelişi, hâşâ, boş ve faydasızdır” demeye mecbur olacağız. Başka bir deyişle, her kim ilk ihtiyacı kabul ediyorsa, şimdi dahi onu kabul etmeye mecburdur. Her kim geçmiş peygamberleri, evliyaları, imamları kabul ediyorsa o, imamın gelebileceğini yine kabul edip ona inanacaktır. Ahir zaman İmamı’nı reddeden, bütün peygamberlerle velileri reddetmiştir. Hz. Resulüllah’ınsav hadisi de bunu ispat eder.”[10]
Dr. Muhammed İkbal şöyle der:
“Keşke Mevlâna Nizami’nin duası bugün kabul olsa ve Resulüllah tekrar gelip, Hindistan’daki Müslümanlara kendi gerçek dinini tekrar açıklasa.” [11]
Prof.Meckenzy “Introduction To Sociology” (sosyolojinin tanıtımı) adlı eserinin son iki paragrafında çok ilginç bir şey söylemiştir. O, şöyle der:
“Kâmil insanlar olmadan toplum kemâlin zirvesine ulaşamaz. Bunun için ancak irfan ve gerçeği bilmek yeterli değildir. Aksine heyecan yaratma ve harekete geçirme gücü de gereklidir… Bize hem muallimler lâzımdır hem de peygamberler… Galiba bize yeni bir Mesih lâzımdır… Bu çağın peygamberi için, bu karışık dünyada tebliğ etmek gereklidir.”
Bu yazı bir gayr-ı Müslim’e aittir. Yazarı İslam düşünürü değildir, öyleyse biz bunu neden seçtik?
Dr. Muhammed İkbal, 24 Aralık 1921 günü Dr. Nicolson’a yazdığı mektubunda söz konusu her iki paragrafı aynen naklettikten sonra şöyle der: “Prof.Meckenzy’nin “Introduction To Sosyology” adlı eserinin bu son iki paragrafı ne kadar doğrudur.”[12]
Dr.Meckenzy bu çağda insanların bir peygambere ve bir Mesih’e ihtiyaçları olduğunu söyler. Dr. İkbal, bu sözü tam yerinde bulmaktadır. Keşke bunu ben söylemiş olsaydım gibi bir temenni vardır kalbinde!
Vadedilen Mehdi ve Mesihas bir şiirinde şöyle demiştir:
“Ağızları her ne kadar abuk sabuk konuşursa da kalpleri bizden yanadır.”[13]
Billahi onların kalpleri bizden yanadır. Her zaman dillerimizi koparmaya amade iseler de, zaman tekrar tekrar bunu istemektedir ve onlar bir peygamberden başka birisinin onları ıslah edemeyeceğini iyi bilirler.
[1] Furkan suresi, ayet 31
[2] Mişkat; Kitab’ül İlim
[3] İktirabü’s saat s.12
[4] Ehl-i Hadis Gazetesi; 14 Haziran;1912;s.6
[5] Tezkire; Ebülkelâm Azad; Lahor;1919;s.278
[6] Bang-i Dara; s.226
[7] Hutbât; S.128,
[8] Tercümanü’l-Kuran; Aralık;1942; s.4-6
[9] Tezkire; İkinci Baskı; s.10
[10] Es-siratü’s sevi; s.45-46
[11] İkbal Name; Bölüm 1; s.41,Lahor (Siracüddin’e yazılan mektup)
[12] İkbalname, Bölüm 1, s.461-463
[13] Dürr-i Semin, Urdu, s.130, UK


