Allah’ın Peygamberleri – Peygamberlerin Babası: Hazret İbrahim (as) 2

ALLAH, HAZRETİ İBRAHİM’İ AS VE KAVMİNİ ATEŞTEN KURTARIR

Hazreti İbrahim (as)’ın putları kırdığını öğrenen puta tapanlar, öfkelendiler ve onun hikmetine karşılık veremeyerek Hazreti İbrahim’i (as) cezalandırmaya karar vererek şöyle dediler:

حَرِّقُوۡهُ وَانۡصُرُوۡۤا اٰلِهَتَكُمۡ

“Onu yakın ve tanrılarınıza yardım edin.”

(Enbiyâ Sûresi, Ayet 69)

Bunun üzerine Allah’ın yardımı gökten yağmur gibi indi. Hz. İbrahim’i (as) ateşe atarken Allah buyurdu ki:

يٰنَارُ كُوۡنِيۡ بَرۡدًا وَّ سَلٰمًا عَلٰۤي اِبۡرٰهِيۡمَ

“Ey ateş, İbrahim için hem serin, hem (de) selamet kaynağı ol!”

(Enbiyâ Sûresi, Ayet 70)

Böylece Hz. İbrahim Peygamber (as) kurtuldu ve ateş ona hiçbir zarar vermedi. Tefsir-i Kebir’de Hazreti Musleh-i Mev’ud (ra) bu ayete ışık tutarak şöyle der: “Ateşin rüzgar veya yağmur gibi görünmeyen bir şey tarafından söndürüldüğü anlaşılıyor. Bu yüzden Allah, ‘Ey ateş, serinle’ diyor. ‘Ey ateş, yakma’ demiyor.”

HZ. İBRAHİM’İN AS KRALLA KONUŞMASI

Peygamberlerin tarihini ve hayatını inceleyerek biliyoruz ki, hepsi Yüce Allah tarafından muazzam bilgi ve bilgelikle kutsanmıştır. Ebul Enbiya (peygamberlerin babası- Hz. İbrahim (as)) derin bilgisi ve bilgeliği ile tanınan bir peygamberdir. Tarih boyunca, onun Irak’ta ikamet ettiğini ve yıldızlara tapan bir halka gönderilen Keldanilerin Ur şehrinin yerlisi olduğunu biliyoruz. Onların baş tanrısı güneşti. Hz. İbrahim (as) bu boş ve faydasız sahte tanrılara tapınma eylemine tamamen karşıydı ve onlara karşı şiddetle vaaz veriyordu.

Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim (as) ile dönemin kralı ve aynı zamanda tanrılık iddiasında bulunan Nemrut arasında geçen bir olayı okuruz.

İbrahim Peygamber (a.s.) kral Nemrut’un huzuruna çıkarıldığında, krala kesin bir dille kendisine hiçbir zarar veremeyeceğini, çünkü hayatı verenin de ölümü verenin de Allah olduğunu söyledi ve şöyle dedi:

رَبِّيَ الَّذِيۡ يُحۡيٖ وَ يُمِيۡتُ

“Dirilten (de,) öldüren (de) Rabbimdir.”

(Bakara Sûresi, Ayet 259)

Bunu duyan Nemrut şöyle karşılık verdi:

اَنَا اُحۡيٖ وَ اُمِيۡتُ

“Ben (de) diriltirim, ben (de) öldürürüm.”

(Bakara Sûresi, Ayet 259)

Bunun üzerine İbrahim Peygamber (a.s.) derin bilgeliğiyle şöyle cevap verdi:

فَاِنَّ اللّٰهَ يَاۡتِيۡ بِالشَّمۡسِ مِنَ الۡمَشۡرِقِ فَاۡتِ بِهَا مِنَ الۡمَغۡرِبِ

“Öyleyse, Allah güneşi doğudan getirir, sen (de) onu batıdan getirsene.”

(Bakara Sûresi, Ayet 259)

Bunu duyan Nemrut şaşkına döndü ve sustu. Bu yüzleşme İbrahim Peygamber’in (as) cesaretini, Allah’a olan inancını ve derin bilgeliğini gözler önüne sermektedir.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN SAV HAZRETİ İBRAHİM’E AS OLAN SEVGİSİ

Ebeveynlerin yeni doğan çocuklarına kalplerine yakın olan, sevdikleri ve saygı duydukları bir kişinin adını vermeleri yaygın bir uygulamadır.

Hatta bu uygulamanın Peygamber Efendimiz (sav) tarafından da yapıldığını görüyoruz. Peygamber Efendimiz (sav), Hazreti Mariye Kıbtiye (ra) ile evlendikten sonra bir oğlu olmuş, küçük yaşta vefat etmiş olsa da adını İbrahim koymuştur.

Başka bir zaman da, bir kişi Peygamber Efendimiz’e (sav) geldi ve şöyle dedi:

يَا خَيْرَ الْبَرِيَّةِ

“Anlamı: “Ey yaratılmışların en hayırlısı.”

Bunu duyan Hz. Peygamber (sav) şu cevabı verdi:

ذَاكَ إِبْرَاهِيمُ عَلَيْهِ السَّلاَمُ

“Bu İbrahim’dir (as)”

(Sahih Müslim, Kitab al-Fazail, Hadis 2369)

Bu hadis, Peygamber Efendimiz’in (sav) Hz. İbrahim’e (as) olan sevgi ve saygısını vurgulamaktadır. Gerçekten de Peygamber Efendimiz’in (sav), Kur’an-ı Kerim’in de belirttiği gibi, insanların en hayırlısı ve “mükemmel bir model” olduğunu biliyoruz. Mükemmellik timsali olan Peygamber Efendimiz (sav)’in bir başka insanı övmesi dikkat çekici ve kayda değer bir şeydir.

HAZRETİ İBRAHİM’İN AS BABASI HAKKINDA YANLIŞ ANLAŞILMA

İbrahim Peygamber’in (as) babasının gerçekte kim olduğu konusunda yanlış bir kanı vardır. Birçok Müslüman, babasının puta tapan biri olarak bilinen Âzer olduğu görüşündedir; ancak durum böyle değildir.

Bu yanlış anlama aşağıdaki ayetten türemiştir:

وَ اِذۡ قَالَ اِبۡرٰهِيۡمُ لِاَبِيۡهِ اٰزَرَ اَتَتَّخِذُ اَصۡنَامًا اٰلِهَةً

Hani İbrahim babası Âzer’e “Şu putları ilah mı edinirsin?” Demişti.

(En’âm Sûresi, Ayet 75)

Bundan alıntı yaparak, birçok Müslüman puta tapan Azar’ın İbrahim Peygamber’in (as) babası olduğu inancına sahiptir. Şimdi, اَبِيۡهِ kelimesinin kullanıldığı doğrudur; ancak اَب (baba) kelimesi aynı zamanda bir ata veya amca anlamına da gelebilir.

Başka bir yerde, Kur’an-ı Kerim’de şöyle geçmektedir:

وَ مَا كَانَ اسۡتِغۡفَارُ اِبۡرٰهِيۡمَ لِاَبِيۡهِ اِلَّا عَنۡ مَّوۡعِدَةٍ وَّعَدَهَاۤ اِيَّاهُ ۚ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهٗۤ اَنَّهٗ عَدُوٌّ لِّلّٰهِ تَبَرَّاَ مِنۡهُ ؕ اِنَّ اِبۡرٰهِيۡمَ لَاَوَّاهٌ حَلِيۡمٌ

İbrahim’in babası için mağfiret dilemesi, kendisine verdiği bir sözden dolayı idi. Ancak onun Allah’a düşman olduğu kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz İbrahim, çok yumuşak kalpli ve akıllı bir kimseydi.

(Tevbe Sûresi, Ayet 114)

Bu ayetten, Hz. İbrahim’in (as) Âzer’e bağışlanması için dua edeceğine dair söz verdiğini ancak Hz. İbram (as) Azar’ın Allah’a düşman olduğunu anlayınca ondan uzaklaştığını anlamaktayız.

Bunu takiben, hayatının ilerleyen dönemlerinde, Kabe’nin inşasından sonra, Hz. İbrahim (as) babası için dua etti; ancak اَب kelimesini söylemedi, وَالِدَ dedi:

رَبَّنَا اغۡفِرۡ لِيۡ وَ لِوَالِدَيَّ وَ لِلۡمُؤۡمِنِيۡنَ يَوۡمَ يَقُوۡمُ الۡحِسَابُ

“Ey Rabbimiz! Hesaplaşma günü (geldiğinde,) beni, ana-babamı ve (bütün) müminleri bağışla.”

(İbrahim Sûresi, Ayet 42)

Bu ayette, Hz. İbrahim’in (as) babası için dua ettiğini; ancak bu duada biyolojik baba için kullanılan “doğuran, sebep olan, baba” anlamına gelen وَالِدَ dediğini görmekteyiz.

Bu, Hz. İbrahim’in (as) “kendisinden uzaklaştığı” اَب olarak adlandırılan Âzer’in, Hz. İbrahim’in gerçek babasından başka biri olduğunu açıkça vurgulamaktadır.

HZ. İBRAHİM AS HZ. İSMAİL AS VE HZ. HACER’İ AS BEKKE VADİSİNE YERLEŞTİRİR.

Hz. İsmail henüz küçükken, Hz. Sare (as), Hz.  İbrahim’den (as) Hz. İsmail’i ve diğer eşi Hz. Hacer’i (as) başka bir yere yerleştirmesini istedi. Bu durum Hz. İbrahim’i (as) çok üzdü; ancak Allah, Hz. İbrahim’e (as) Hz. Sare’nin isteğini yerine getirmesini emretti. İncil, Allah’ın Hz. İsmail’den bir millet yaratmak istediğini belirtir. İncil’de Hz. İbrahim’in (as) oğlu Hz.  İsmail (as) kastedilerek, “Ondan bir ümmet yaratacağım” denilmektedir. (Yaratılış 21:13)

Böylece, Allah’ın emrine göre, Hz. İbrahim (as) oğlu Hz. İsmail (as) ve Hz. Hacer’i (as) aldı ve onları daha sonra Mekke olarak bilinen Bekke vadisine yerleştirdi.

Orada su olmadığı için, Hz. İbrahim (as) içinde biraz hurma ve biraz su bulunan bir deri torbayı Hz. İsmail (as) ve Hz. Hacer’in (as) yanına koydu. Sahih-i Buhari’de kaydedildiğine göre, Hz. İbrahim (as) oradan ayrılırken, Hz. Hacer (as) şöyle dedi:

“‘Ey İbrahim! Bizi bu vadide bırakıp nereye gidiyorsun? Burada ne yanımızda olacak bir kimse ne de bir şey var. Hz. Hacer (as) bunu ona defalarca tekrarladı, ama Hz. İbrahim (as) ona dönüp bakmadı. Sonra Hz. İbrahim’e (as) sordu: “Allah sana böyle yapmanı mı emretti?” O da “Evet” dedi. Hz. Hacer , ‘O zaman Allah bizi ihmal etmez’ dedi.”

(Sahih Buhari, Kitabu’l Enbiya, Hadis 3364)

Bu olaya atıfta bulunan Kur’an-ı Kerim, Hz. İbrahim’in (as) bu vesileyle yaptığı bir duayı kaydeder. Hz. İbrahim (as) Kabe’ye yönelerek şöyle dua etti:

رَبَّنَاۤ اِنِّيۡۤ اَسۡكَنۡتُ مِنۡ ذُرِّيَّتِيۡ بِوَادٍ غَيۡرِ ذِيۡ زَرۡعٍ عِنۡدَ بَيۡتِكَ الۡمُحَرَّمِ ۙ رَبَّنَا لِيُـقِيۡمُوا الصَّلٰوةَ فَاجۡعَلۡ اَفۡئِدَةً مِّنَ النَّاسِ

تَهۡوِيۡۤ اِلَيۡهِمۡ وَارۡ زُقۡهُمۡ مِّنَ الثَّمَرٰتِ لَعَلَّهُمۡ يَشۡكُرُوۡنَ

“Ey Rabbimiz!” Ben evladımın bir kısmını, Senin saygıdeğer evinin yanında hiç ekilemeyen bir vadiye yerleştirdim. Ey Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım.) Sen, insanların gönüllerini onlara meylettir. (Sana daima) şükretsinler diye, onları (çeşitli) meyvelerle rızıklandır.”

(İbrahim Sûresi, Ayet 38)

Hadiste ayrıca, Hz. İbrahim’in (as) sağladığı su tükendiğinde, Hz. Hacer’in (as) ve çocuğunun Mekke’nin aşırı sıcağında susuz kaldığı anlatılmaktadır. Hz. Hacer (as), çocuğunu bu halde görmeye dayanamayarak acı içinde su aramaya başladı. Su ararken kimseyi görüp göremeyeceğini anlamak için Safa dağına çıktı; ancak kimseyi göremedi. Sonra oradan indi ve Merve’ye doğru koştu. Merve’ye ulaştı ve kimseyi görüp göremeyeceğini görmek için dağın üzerinde durdu. Bunu yedi kez tekrarladı.

Hz. Peygamber Efendimiz  (sav) bu olayı kastederek, “Hac sırasında insanların Safa ve Merve dağları arasında yürümesi geleneğinin kaynağı budur” buyurmuştur.

HZ. İBRAHİM’İN AS FEDAKARLIĞI

Hz. İsmail (as) ve Hz. Hacer’i (as) Bekke’ye yerleştirdikten sonra, Hz. İbrahim (as) bazen onlarla buluşmak için gidip gelirdi. Hz. İsmail, babasıyla birlikte çalışabilecek yaşa geldiğinde, Hz. İbrahim (as) rüyasında oğlunu kurban ettiğini (boğazladığını) gördü. Kur’an-ı Kerim bu olayı Sâffât Sûresi’nde anlatmaktadır:

فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعۡيَ قَالَ يٰبُنَيَّ اِنِّيۡۤ اَرٰي فِي الۡمَنَامِ اَنِّيۡۤ اَذۡبَحُكَ فَانۡظُرۡ مَاذَا تَرٰي ؕ قَالَ يٰۤاَبَتِ افۡعَلۡ مَا تُؤۡمَرُ ۫ سَتَجِدُنِيۡۤ

اِنۡ شَآءَ اللّٰهُ مِنَ الصّٰبِرِيۡنَ

Sonra (bu oğul) onunla birlikte hızlı yürüyebilecek çağa gelince, (İbrahim) dedi ki: “Oğlum! Ben rüyamda kendimi, şüphesiz seni boğazlarken gördüm. Bunun hakkında bir düşün.” (Oğlu) dedi ki: “Babacığım, sana emrolunanı yap. Allah dilerse, beni sabredenlerden bulursun.”

(Sâffât Sûresi, Ayet 103)

Böylece, Hz. İbrahim (as) oğlunu yatırıp rüyayı gerçekleştirmeye başlamak üzereyken, Allah’ın bir meleği ona seslendi ve şöyle dedi:

قَدۡ صَدَّقۡتَ الرُّءۡيَا ۚ

“Sen rüyanı gerçekleştirdin.”

(Sâffât Sûresi, Ayet 106)

Bunun üzerine Hz. İbrahim’e (as) Hz. İsmail’i (as) serbest bırakması ve onun yerine bir koç kurban etmesi emredildi.

Kur’an-ı Kerim’in Beş Ciltlik Tefsiri bu olaya atıfta bulunarak şöyle der:

 “İbrahim’in İsmail’i kurban etmeye hazır olması, Hac törenlerinin ayrılmaz bir parçasını oluşturan İslami ‘Kurban’ ibadetinde/geleneğinde devam ettirilmiştir. İslam devam ettiği sürece -ki kıyamete kadar da devam edecektir- Mekke’ye hac ziyareti yapılmaya devam edecek ve Zilhicce’nin onuncu günü İsmail’in kurban edilişinin (fedakarlığının) anısına Mekke’de ve tüm Müslüman dünyasında yüz binlerce keçi ve koç kesilmeye devam edecektir. Bu ayette ‘Ve onu büyük bir kurbanlık uğruna koruduk ‘ sözleriyle atıfta bulunulan da bu ‘Kurban’ ibadeti/geleneğidir.

(Beş Ciltlik Tefsir, cilt 4, sayfa 2699-2700)

ALLAH’IN EVİNİN TEMELLERİNİ YÜKSELTİLMESİ

Birçok kişi, Kabe’yi ilk inşa edenlerin Hz. İbrahim (as) ve Hz. İsmail (as) olduğu görüşündedir. Ancak bu da bir başka yanlış anlaşılmadır. Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber Efendimiz (sav) bu konuda çok nettir. Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

وَ اِذۡ يَرۡفَعُ اِبۡرٰهٖمُ الۡقَوَاعِدَ مِنَ الۡبَيۡتِ وَ اِسۡمٰعِيۡلُ ؕ رَبَّنَا تَقَبَّلۡ مِنَّا ؕ اِنَّكَ اَنۡتَ السَّمِيۡعُ الۡعَلِيۡمُ

Hani İbrahim ile İsmail, o Ev’in temellerini yükseltirken (birlikte şöyle dua ediyorlardı:) “Ey Rabbimiz! Bizim (bu hizmetimizi) kabul buyur. Şüphesiz en iyi işiten ve en iyi bilen, ancak Sensin.”

(Bakara Sûresi, Ayet 128)

Bu ayet Hz. İbrahim (as) ve Hz. İsmail’in (as) Kabe’nin temellerini yükselttiklerini ve onu yeniden inşa etmediklerini vurgular. الۡقَوَاعِدَ مِنَ الۡبَيۡتِ kelimeleri Kabe’nin temellerinin bu olaydan önce var olduğuna işaret eder.

Hz. Musleh-i Mev’ud (ra), tam da bu konuya değinerek şöyle demiştir:

“Burada Allah-u Teâlâ يضع القواعد demedi, يَرۡفَعُ القواعد dedi. Eğer temel atmaktan bahsedilseydi, o zaman وضع [kök] kelimesi kullanılırdı. Bu Allah’ın Evi’nin zaten var olduğunu ama binalarının yıkılmış olduğunu gösterir. Hz. İbrahim (as), Allah’ın emriyle onun temellerini yükseltti.”

(Tefsir-i-Kebir, Cilt 2, sayfa 177-178)

Ayrıca Sahih-i Buhari’de rivayet edildiğine göre, Hz. İbrahim (as), Hz. İsmail (as) ve Hz. Hacer’i (as) Bekke vadisine yerleştirdiğinde dua etmiştir. Dua etmeden önce ellerini kaldırdı ve “Kabe’ye yöneldi”.

(Sahih-i Buhari, Kitabu’l Enbiya, sayfa 3364)

“İÇLERİNDEN BİR PEYGAMBER ÇIKAR.”

Hz. İbrahim (as) Kabe’nin temellerini yükselttikten sonra Allah’ın ayetlerini okuyacak ve insanları arındıracak bir elçi yetiştirmesi için Allah’a dua etti. Ebul Enbiya’nın duası Kur’an-ı Kerim’de şöyle geçmektedir:

رَبَّنَا وَ ابۡعَثۡ فِيۡهِمۡ رَسُوۡلًا مِّنۡهُمۡ يَتۡلُوۡا عَلَيۡهِمۡ اٰيٰتِكَ وَ يُعَلِّمُهُمُ الۡكِتٰبَ وَ الۡحِكۡمَةَ وَ يُزَكِّيۡهِمۡ ؕ اِنَّكَ اَنۡتَ الۡعَزِيۡزُ

الۡحَكِيۡمُ

“Ey Rabbimiz!” Aralarından, onlara Senin ayetlerini okuyacak, Kitab’ı ve hikmeti öğretecek, onları tertemiz kılacak bir peygamber gönder. Şüphesiz her şeyden üstün ve hikmet sahibi olan, ancak Sensin.”

(Bakara Sûresi, Ayet 130)

Hazreti Musleh-i Mev’ud (ra), Tefsir-i Kebir’de bu ayet ile ilgili olarak, Hz. İbrahim’in (as) soyunun kutsanacağı ve birçok peygamberin yetiştirileceği vadedilmesine rağmen, yine de Hz. İsmail (as)’ın soyundan “bir Resul” yetiştirilmesi için dua ettiğini yazmıştır. O رُسُلًا (elçiler) demedi ama رَسُوۡلًا (bir elçi) dedi. Bu içten dua Allah’ın ayetlerini okuyan, Kitab’ı ve hikmeti öğreten ve dünyayı temizleyen Peygamber Efendimiz’in (sav) gelişi ile yerine geldi.

Mübarek Hac ve Kurban Bayramı günlerine yaklaşırken, Hz. İbrahim’in (as) fedakârlığını ve hayatını hatırlayalım. Gerçekten de, Kur’an-ı Kerim aracılığıyla, Allah tarafından kutsanmış önceki peygamberlerin yaşamları ve örnekleri hakkında bilgi edinebiliriz. Onların örneklerini yansıtmaya  devam edelim ve Hz. Peygamber Efendimiz Muhammed’in (sav) gerçek takipçileri olalım.

Start typing and press Enter to search