Ay ve Güneşin Vadedilen Mesih ve Mehdi’nin (as) doğruluğuna şehadet etmesi

Vadedilen Mesihinas II. Halifesi Hz. Mirza Beşirüddin Mahmud Ahmedra “Davetü’l Emir” adlı eserinde şöyle buyurmuştur:

Peygamber Efendimizsav, Vadedilen Mesihinas gelişinin alameti olarak bazı gökyüzü olaylarından haber vermiştir. Mesela Vadedilen Mesihinas zamanında, bir Ramazan ayının muayyen tarihlerinde, ay ve güneşin tutulacağını bildirmiştir. Bu alametin üzerinde o kadar ısrarla durulmuştur ki, Peygamber Efendimizsav, gökyüzü ve yeryüzünün yaratılmasından bu yana bu iki alametin başka hiçbir peygamberi desteklemek üzere zuhur etmemiş olduğunu açıklamıştır. Muhammed Bin Alira tarafından rivayet edilen hadis-i şerif şöyledir:

“Mehdimizin iki alameti vardır. Yerin ve göğün yaratılmasından beri bu alametler daha önce hiç zuhur etmemiştir. Kamer (her zaman tutulduğu tarihlerin) ilk gecesinde, güneş ise aynı Ramazan ayında, (her zaman tutulduğu tarihlerin) ortasında tutulacaktır. Allah gökyüzü ile yeryüzünü yarattığından beri, bunların ikisi de alamet olarak hiç zuhur etmemişlerdir.[1]

Bu alamet, birçok özelliği beraberinde bulundurmaktadır. Birincisi, Mehdi haricinde bu, daha önce hiç kimse için alamet olarak zuhur etmemiştir. İkincisi, Sünni ve Şii kaynak ve kitapları bunun hakkında ittifak halindedirler. Her iki grubun hadis kitapları da bu alametten bahsetmektedir. Nitekim böyle bir hadisin doğruluğu hakkında şüphe söz konusu değildir. Üçüncüsü, bu hadis-i şerifte yer alan alametler İslam öncesi din kitaplarında da Mesih’in gelişinin ikinci alameti olarak beyan edilmiştir. Nitekim İncil’de İsaas kendi gelişini anlatırken, “Güneş kararacak ve ay ışığını vermeyecek,” diye bildirmiştir.[2] Diğer bir deyişle o, güneş ve ay tutulmalarından bahsetmektedir.

Burada esas itibariyle hadiste zikrolunan alametleri anlatırken, Kuran-ı Kerim’de de ay ve güneş tutulmalarının önemli ahir zaman alametleri olarak bildirilmiş olduğunu belirtmek, pek yersiz olmayacaktır. Kıyamet suresinde şöyle buyrulmuştur:

O, “Kıyamet günü ne zamandır?” (diye) sorar. Gözlerin kamaşacağı, ayın tutulacağı ve güneş ile ayın (tutulmalarının) bir araya getirileceği zamandır.[3]

Yani inkârcı, kıyamet günü ne zaman diye sormaktadır. Biz, onun alametlerini bildirmekteyiz. Gözlerin kamaştığı, yani insanoğlunu hayrete düşüren hadiselerin vuku bulacağı zaman, bu alametler zuhur edecektir. O zaman ay tutulacak, sonra ise güneş ve ay bir araya getirilecektir. Yani, ay tutulduktan sonra, aynı ay içerisinde güneş de tutulacaktır. Mesih’in gelişinin de Kıyamet arifesinde olacağı bildirildiği için, böylelikle Kuran-ı Kerim bu hadisi desteklemektedir.

Kısacası yukarıda bildirildiği üzere, bu gaybi haber özel bir önem arz etmektedir. Hicri 1311 (M.1894) senesinde bu gaybi haber aynen hadis-i şerifte bildirildiği gibi gerçekleşmiştir. O senenin Ramazan ayında, ay tutulmasının beklenebileceği üç tarihten birincisinde, yani Ramazan ayının on üçüncü gününde ay tutulması meydana gelmiştir. Orta tarihte, yani yirmi sekizinci gününde ise güneş tutulması gerçekleşmiştir. Her iki tutulma vuku bulduğunda, mehdilik iddiasını ileri sürmüş bir zat ise ortadaydı.

Bunun sonucunda, Müslüman olma iddiasında bulunan herkes için iki yoldan birini izlemek artık farzdır. İlki onlar, Hz.Resulüllah’ınsav buyurduğu ve de Kuran-ı Kerim ile daha önceki peygamberlerin kitaplarının da desteklediği şekilde, Mehdi zuhur ettiğinde, ay ve güneşin ilk ve orta tarihlerde tutulacağını ve bunun daha önce hiç kimse için gerçekleşmediğini beyan eden hadis-i şerife iman edecekler ve Mehdilik iddiasında bulunduktan sonra, Allah-u Teâlâ’nın bu alamet ile desteklediği kimseyi de kabul edeceklerdir. İkincisi ise onlar, Allahcc ve Resulüsav, gerçek Mehdi’yi tanımak üzere işe yaramaz bir alamet söylemiştir, çünkü böyle bir alametle bir iddiacının doğruluğunu ölçüp tartmamız aklen mümkün değildir diyerek, Allahcc ve Resulünüsav terk edeceklerdir.

Bazı kimseler itirazda bulunarak, gaybi haberde, ilk tarihte ayın, ortasında ise güneşin tutulmasından bahsedilmektedir, hâlbuki sizin söz ettiğiniz ay tutulması on üçünde, güneş tutulması ise yirmi sekizinde vuku bulmuştur derler. Ancak biraz incelendiğinde, bu itirazın asılsız olduğu ve hadisin kelimelerine de ters düştüğü anlaşılmaktadır. Ay ve güneş tutulmaları sadece belli tarihlerde gerçekleşir. Bütün kâinat sistemi tamamen altüst edilmediği müddetçe, bu kuralın değişmesi mümkün değildir. Bundan dolayıdır ki, onların söyledikleri mana doğru kabul edilecek olursa, bu ancak kıyamet gününün alameti olabilir, ama kıyamet arifesinin ve Mehdi’nin döneminin alameti olması mümkün değildir.

Bunun haricinde onlar, birinci ve ortasında şeklinde yer alan kelimeleri ileri sürerlerken, hadis içerisinde zikredilen “kamer” kelimesini görmezden gelmektedirler. Arapçada ayın ilk günündeki aya “hilâl” denilir. Dördüncü günden itibaren ise ona, “kamer” denilmektedir. Nitekim Arapça sözlükleri iddiamızı destekliyor. Meşhur Arapça sözlük Akrabu’l Mevarid’te şöyle bildirilmektedir: 

Yani, ay, üç geceden sonra kamer olur ve ayın sonuna kadar ona kamer denilir. Ancak ilk üç gece boyunca ayın ismi hilâldir.[4]

Özetle, hadiste kamer kelimesi kullanıldığı halde ve Allah’ıncc kanununa göre ayın on üçü, on dördü ve on beşinde ay tutulması gerçekleşmesine rağmen, ayın birinci gününü kastetmeleri, akıl ve insafa aykırı bir durumdur. Bu tutumun gayesi, Allahcc ve Peygamberininsav söylediklerini yalanlamak ve gönderilen kimseye iman etmemekten başka bir şey değildir.

Bu alametler, Peygamber Efendimizinsav Vadedilen Mesih’in alametleri olarak anlattığı alametlerdir. Şüphesiz bunlardan bazıları, tek başına bile onun zamanının alameti olarak onun doğruluğunu ispatlamaya kâfidir. Ancak Peygamber Efendimizsav bu alametleri beyan etmekle, hiçbir şüpheye mahal vermemek üzere, onun zamanının toplu bir tablosunu insanların önüne koymuştur. Şüphesiz veba daha önceleri de ortaya çıkmıştı, depremler vuku bulmuştu, kumar ise hep vardı. İnsan ahlakının bozulduğu zamanlar da önceleri yaşanmıştı. Hıristiyanlar da, bir zamanlar dünya üzerinde siyasi güç sahibiydiler. Ancak sorulması gereken şudur. Peygamber Efendimizinsav, Vadedilen Mesih’in zamanının alametleri olarak bildirdikleri, acaba bir arada hiç vuku bulmuş mudur? Yahut başka bir devirde, bunların bu şekilde gerçekleşmesi mümkün müydü? Cevap, kesinlikle “Hayır” olurdu.

Dünyanın bugünkü durumundan habersiz bir kimse, öncelikle Peygamber Efendimizinsav beyan ettiği alametlerden haberdar edildikten sonra, ona tarih kitapları verilerek, bunları okuyup Vadedilen Mesih’in zuhurunun zamanı hangisidir diye karar vermesi istenilirse, o Adem’denas başlayıp bu devrin başlangıcına kadar hiçbir dönemin Vadedilen Mesih’e ait olamayacağını söyleyecektir. Ancak zamanımızın durumunu okur okumaz o, eğer Peygamber Efendimizinsav söyledikleri doğruysa, işte bu devir Vadedilen Mesih’in devridir diyecektir. Çünkü o, bir tarafta dine olan ilgisizliği, diğer taraftan ise dünyevi ilimlerin ilerlemiş olduğunu müşahede edecektir. Aynı zamanda o, İslam devletlerinin parlak günler geçirdikten sonra bugün ne kadar zayıf düştüklerini, Hıristiyanlığın çöküş dönemini tamamlayıp ilerlemekte olduğunu ve bütün dünya servetini ele geçirdiğini, ama kendilerine muhalif ulusların ise fakir düştüklerini görecektir. O, tıbbın ve bilimin ilerlemesine rağmen, veba ve enflüanzanın, yani gribin bütün dünyada büyük tahribat yaptığını ve de bu devirde hastalıkların bakteri ve mikroplara isnat edildiğini de görecektir. O, insanların gelenek görenek ve bidatlere tutsak olduklarını müşahede ederken, tren ve vapur hakkındaki haberleri okuyacak ve sayısız bankanın var olduğunu da bizzat görecektir. Depremlerin sıklıkla vuku bulduğunu, yecüc ve mecücün ise bütün dünyada hâkimiyet kurduğunu, yine o görecektir. Gökyüzünde ay ve güneşin tutulması da onun gözlerini açacaktır. Yeryüzünde ise servetin artması ve işçi sınıfının güç kazanması onun ilgisini çekecektir. Kısacası bu devrin tarihinin her sayfası ve bu asrın her olayı, şimdiki zamanın Vadedilen Mesih’in zamanı olduğunu avaz avaz söyleyecektir. Bu kimse zuhur eden alametleri teker teker değil de, toplu bir tablo halinde incelediğinde, elleri titreyecek, kalbi heyecanla çarpacak ve kendini tutamayarak, “Ben aradığım devri buldum. Vadedilen Mesih bu devirde ya gelmiştir ya da asla gelmeyecektir,” diyerek kitabını kapatıp bir kenara koyacaktır.

Türkçeye Çeviren:  Raşit Paktürk


[1] Sünen Dar Kutnî, bab sıfatu salatil husuf vel kusuf, c.2, s.65, M.1966, Mısır

[2] Matta, b. 24, ayet.29

[3] Kıyamet suresi, ayet 7-10

[4] Akrabu’l Mevarid, (Kamer kelimesi altında), c.2, s.1037, H.1403

Start typing and press Enter to search