Kelamü’l İmam

Tahminen 27 veya 28 sene evvel yahut bundan da bir müddet önce bu aciz, Aryalara karşı İslam’ı destekleyen bir makaleyi basılmak üzere gönderdi.  Matbaanın sahibi Relyaram isimli bir Hıristiyandı. Amritsar’da yaşayan Relyaram, avukat olup, bir gazete de çıkarmaktaydı. Gönderdiğim paketin içinde makale olup her iki tarafı açıktı.  Aynı paketin içine bir de mektup koydum. Mektubun içinde İslam’ı destekleyen ama diğer dinlerin batıl olduğuna işaret eden ifadeler vardı. Ayrıca bu makalenin yayınlanması için ricada da bulunmuştum. Bu sebepten dolayı o Hıristiyan, din muhalefetinden ötürü öfkelendi. Düşmanca saldırmak için eline geçen bu fırsatı kaçırmadı. Aslında mektubun paketin içine yerleştirilmesi suçtu, ama bu acizin böyle bir kanundan hiç haberi yoktu. Posta kanununa göre bu suçun cezası beş yüz rupi veya altı aya kadar hapisti. Kısacası bu Hıristiyan, posta makamlarına beni ihbar edip, aleyhime dava açtırdı. Diğer taraftan bu davadan önce Allah bana, Relyaram isimli avukatın, beni ısırsın diye bir yılan yolladığını ve benim onu bir balık gibi kızartıp geri gönderdiğimi rüyamda gösterdi. Bu rüyanın, bu davaya işaret ettiğini biliyorum. Mahkemenin sonucuna gelince, bu dava avukatların istifade edebileceği bir örnek teşkil etmiştir.

Kısacası, bu suçtan ötürü Gurdaspur ilinin merkezine çağırıldım. Danıştığım her avukat, yalan söylemekten başka bir çare olmadığını söyledi. Onlar, “Ben, paketin içine mektup koymadım. Relyaram koymuş olabilir,” şeklinde bir ifade vermemi tavsiye ettiler. Avukatlar,  “Böyle bir ifade ve iki yalancı şahidin mahkemeye çıkarılmasıyla beraat etmen kesindir” deyip, kendilerince bana teselli vermeye çalıştılar. Yalan söylemediğim takdirde beraat etmenin başka bir yolu olmadığını ve çok zor durumda kalacağımı söylediler.   Ama ben onlara, sonuç her ne olursa olsun hiçbir şekilde doğruyu söylemekten vazgeçmeyeceğimi söyledim. Aynı gün veya bir gün sonra, İngiliz bir hâkimin karşısına çıkarıldım. Diğer taraftan posta işleri müdürü de devleti temsilen davacı olarak mahkemeye geldi.  Hâkim kendi eliyle ifademi kayda aldı. O,  “Bu mektup ve paket sana mı aittir? Mektubu sen mi paketin içine koydun?” diye bana sordu. Ben hiç çekinmeden, mektubun bana ait olduğunu ve onu pakete bizzat koyduğumu söyledim. Ayrıca ona, “Kötü bir niyetle ve devlete zarar vermek maksadıyla bunu yapmadım. Aslında mektubu makalenin bir parçasıymış gibi düşünerek paketin içine koydum,” diye izahta bulundum. Hâkim bunu duyar duymaz, Allahcc onun kalbini bana karşı yumuşattı. Buna mukabil Posta İşleri Müdürü, İngiliz dilinde anlayamadığım şekilde uzun bir konuşma yaptı.   Sadece, onun dediklerini reddetmek için, hâkimin kullandığı “No” kelimesini anlayabildim.  Müdürün uzun süren her konuşmasından sonra hâkim, “No” deyip, her dediğini reddetmekteydi.  Davacı bütün delillerini sunup, öfkesini kustuktan sonra, hâkim eninde sonunda kararı yazmaya başladı. Bir veya bir buçuk satır yazdıktan sonra bana, “Gidebilirsiniz” dedi.  Bunu duyunca, mahkeme odasından çıkıp, İngiliz bir amirin karşısında beni muzaffer kılan Muhsin-i Hakiki’yecc şükrettim. O’nun bu belayı, ancak doğruluğun bereketiyle başımdan uzaklaştırdığını çok iyi biliyorum.    

Bundan önce bir rüyamda, başımdaki takkeyi düşürmek için adamın birinin elini başıma doğru uzattığını gördüm. Bunun üzerine ona “Ne yapıyorsun?” deyince, o takkeyi başımdan almayıp  “Hayırdır, hayırdır,” dedi.[1]

Kesin olarak biliniz ki, yalan gibi uğursuz bir şey yoktur. Dünyaya düşkün olanlar genellikle, doğruyu söyleyince insan yakalanır derler. Ancak onların dediklerine nasıl inanayım ki? Aleyhimde yedi kere mahkeme açıldı, Allah’ıncc lütfu ile hiçbirinde yalan ifade vermek zorunda kalmadım. Allah-u Teâlâ hiçbir zaman beni yenilgiye uğratmadı. Allahcc doğruluğun destekleyicisi ve yardımcısıdır. O’nun, doğru olanı cezalandırması mümkün olabilir mi? Böyle olsaydı, dünyada hiç kimse doğruyu söyleme cesaretinde bulunamazdı. Allah’acc güven kalmazdı. Doğruluk üzerinde olanlar yaşayan bir ölü olurlardı.

Aslında doğruyu söyleyince ceza alanların, ceza almalarının sebebi doğrulukları değildir. Cezalandırılmalarının sebebi, gizliden gizliye olan bazı günahları veya başka bir zaman söylenmiş olan yalanlarıdır. Allahcc indinde günahlar ve yaramazlıkların bir kaydı vardır. Onların birçok günahı olduğu için, herhangi birisinden dolayı ceza alırlar.

Gül Ali Şah hocam olup, Batala’da yaşıyordu. O, Şeer Sing’in oğlu Partap Sing’e de ders verirdi. O, bir olayı şöyle anlattı: Günün birinde Şeer Sing, aşçısı tuzu biberi yemeğe birazcık fazla koydu diye onu çok fena dövdü. Gül Ali Şah, saf bir insandı. Bundan dolayı o Şeer Sing’e, “Bu büyük zulümdür,” deyince, “Hoca efendi!  Bu adam yüz tane oğlağımı çaldı. Ama senin bundan haberin yok,” diye karşılık verdi. Aynen bunun gibi insanın günahları birikir ve başka bir hata işlediğinde yakalanır.[2]  Doğruluğu seçen, hiçbir zaman küçük düşmez. Çünkü o, Allah’ıncc koruması altındadır ve hiçbir kale Allah’ıncc koruması gibi sağlam değildir. Oysa yarım yamalak bir ilişki asla fayda sağlamaz. Susadığı zaman bir damla suyun kâfi geleceğini veya şiddetli açlık baş gösterdiğinde bir lokmanın yeteceğini söyleyen var mı? Kesinlikle hayır! Yeteri kadar su içmediği ve yemek yemediği takdirde, insan teselli bulamaz. Aynen bunun gibi ameller kemale erişmediği müddetçe, gerekli olan meyveleri ve sonuçları da ortaya çıkmaz. Eksik ameller Allahıcc sevindirmez ve bereketli olamaz. Allah’ıncc sözü şudur ki: İstediğim şekilde ameller işlerseniz, Ben de bereket vereceğim.

Kısacası dünyaya düşkün olanlar, yalan ve kandırmaca olmaksızın hayat idame edilemez şeklinde sözler uydururlar. Birileri, filanca mahkemede doğruyu söylediği için dört yıl hapse mahkûm edildi, derler. Ben tekrar bu sözlerin hayal ürünü olduğunu ve marifet yokluğundan kaynaklandığını söylüyorum.

کسب کمال کن کہ عزیزے جہاں شوی

Bunlar kemâlin meyveleri değil, eksik amellerin neticeleridir. Birisi, kaba kumaşla yapılmış kalın örtüsüne bir iki dikiş atmakla terzi sayılmaz ve bu onun kaliteli ipekten elbise dikebileceği anlamına gelmez. Ona böyle bir kumaş verildiğinde onu berbat eder. Kısacası içine pislik bulaşmış bir iyilik, hiçbir işe yaramaz. Allahcc indinde bunun bir değeri yoktur. İnsanlar bununla böbürlenip necat isterler. Allahcc, ihlâsla işlenmiş olan iyiliğin, zerresini dahi zayi etmez. O, şöyle buyurmuştur:

فَمَنۡ یَّعۡمَلۡ مِثۡقَالَ ذَرَّۃٍ خَیۡرًا یَّرَہٗ ؕ﴿۸

[3]

Bundan dolayı, eğer zerre kadar iyilik işlerse, Allah’tancc ecrini alacaktır. Şüphesiz Kuran’ın Dini Benim Dinimdir.


[1] Bedir gazetesi, c.2, no,5, s.3, 2 Şubat 1906

[2] Bedir gazetesinde şöyle yazılıdır: insan bir vakit günah işler ama başka bir vakitte yakalanır. (Bedir Gaz. Cilt 2, No:6, Sayfa 3, 9 Şubat 1906)

[3] Zilzal suresi, ayet 8

Start typing and press Enter to search