Her nizam kendi dairesi içinde kalarak faaliyetlerini sürdürmeli
Halifetu’l Mesih III, Hz. Mirza Nasır Ahmedar
25 Kasım 1966 Tarihli Cuma Hutbesi
Allahcc tarafından zamanın halifesine verilen görevlerden çok önemli bir görev, cemaatin, Allah’ıncc ipine sımsıkı sarılın emrine göre hayatlarını geçirip geçirmediğini gözetmektir ki bunun neticesinde Allah’ıncc özel bir nimeti, lütfu ve bereketi olarak aralarında kardeşlik ve sevgi yaratmak suretiyle onları yıkılmaz bir duvar haline getirir.
Bu sorumluluğu yerine getirmek için Muhammedî ümmetin halifeleri farklı tedbirlere başvurmuştur. Çağımızda cemaatimiz, bu hedefe ulaşmak için bir tedbir olarak farklı nizamlar kurmuştur. Bunlardan bir tanesi cemaat nizamıdır. Bu nizam, cemaatimizin bütün temel işlerini kapsamaktadır. Bu sorumlulukları hakkıyla yerine getirmek bu nizamın vazifesidir. Bunlardan bir diğeri yabancı ülkelerde İslam’ı yaymak ve Tevhid bayrağını dalgalandırmak için, Hz. Muslih Mevud’un kurduğu Tahrik-e Cedit nizamıdır. Başka bir nizamın ismi Vakf-e Cedittir ki o, sınırlı bir daire içinde Kuran-ı Kerim’in yayılışı ve cemaatin terbiyesinden sorumludur.
Bunların haricinde, Ensarullah, Lajna İmaillah, Hudamü’l Ahmediye, Nasiratü’l Ahmediye ve Etfalü’l Ahmediye isimli zeyli tanzimler bulunmaktadır. Ayrıca bazen biz geçici olarak bir iş yapar veya tedbire başvururuz. Ancak onun geçici mi daimi mi olacağını bilmeyiz. Mesela Vakfe arzî nizamını ben başlattım. Neticeleri Allah’ıncc lütfuyla çok bereketli oldu. Ancak bunun ne şekil alacağını şimdiden kestiremeyiz. Allah’ıncc isteği hangi yönde olursa ve ne şekilde yol gösterirse vakf-e arzî o şekle bürünecektir. Ancak şimdiden bir şeyler söylememiz mümkün değildir.
İşte, cemaatin Allah’ıncc ipine sarılma makamından ayrılmaması için başvurulan tedbirler ve yollar bunlardır. Bütün bu nizamlar, ister temel ister zeylî olsun, zamanın halifesinin uzuvlarıdır. Bunlardan hiçbirisinin ne aklen ne de şer’en zayıf duruma düşürülmesine müsaade edilmez. Zamanın halifesi tarafından başvurulan yol ve yöntemlerin herhangi birisinin zayıflatılmasına akıl izin vermez ve şeriat buna tahammül edemez. Her nizam kendi sınırları içinde çalıştığı müddetçe en güçlüdür. Siz bir metre kumaş alıp onu bir buçuk metre alana yaymak istediğiniz takdirde, iki kişi onu çekerken o paramparça olur ve hiçbir işe yaramaz.
Her zeylî tanzim kendi sınırları içinde kalmalı ve diğer zeylî tanzimler onu herhangi bir şekilde zayıflatmamalı. Aslında hiçbir nizam, diğer nizama direk olarak bağlı değildir. Her türlü bağlantı hilafet yoluyla yukarıdan aşağıya doğru iner. Zamanın halifesi her işi gözetici olduğu için “Hüdamü’l Ahmediye vs diğerlerinin işlerine müdahale eder ve fitneye sebep olurlar” gibi bir tehlike cemaat için söz konusu değildir. Çünkü Allahcc, bu cemaatin, Allah’ıncc ipine sarılma makamına büyük bir güçle bağlanmasını lutfetmiştir. Bu sadece Allahcc vergisi ve lütfudur ki zamanın halifesinin kararı içtenlikle kabul edilir…
Şüphesiz birkaç münafık ve zayıf imana sahip olanlar da bulunur. Ancak topluca bu cemaat çok şaşılacak bir cemaattir. Ben bu cemaatin çok fedakârlıklarda bulunan ve büyük işler başaran cemaat olduğunu şahsen bilirim. Ey benim kardeşlerim! Sizin itaatinizi ve bana olan sevginizi gördükçe, benim gibi naçiz bir kul, büyük bir tevazu içinde Rabbinin huzuruna eğilir ve canım hiç secdeden kalkmak istemez. Dünyada büyük devrim yaratacak olan bir tek bu cemaattir. Kısacası nizamlar arasında çekişme ve didişme gibi bir tehlike sözkonusu değildir. Bazen cemaatlerde bazı görevliler zaaf gösterir. Hâlbuki kendi fiili ve lütfuyla Allahcc üzerinize bir imam ve halife tayin etmiştir. Bundan dolayı herhangi bir görevlinin zaaf göstermesi anlamsızdır. “Zaaf gösterirler” ifademden, onlar sert davranmazlar anlaşılmamalı. Zaaftan kastettiğim onların bazen, yeri ve zamanı gelmeden sert davranmalarıdır. Allah’ıncc güç ve himmet[1] nasip ettiği bir kimse böyle davranamaz. Hiçbir durum onların içinin sıkılmasına sebep olmaz. O, birisi hata yaptığında kendisi veya merkez tarafından onun ıslah olunacağını bilir.
Kısacası himmete ve itimada ihtiyaç vardır. Ayrıca İlâhî cemaatlerde bütün işler gönül sevgisi ile olmalı. Peygamber Efendimizsav gönlünde iman süruru bulunan kimsenin, şeytanî saldırılar tehlikesinden ve korkusundan uzak olduğunu belirtmiştir. Şimdi bu kadar fedakârlık yapan insanlar eğer mutlu değilse, o zaman hata cemaat görevlilerindedir. Cemaat üyelerine karşı o kadar sevgi dolu ve sevecen davranın ki kalpleri iman süruru ile dolup, Allahcc, Peygamberi ve dini için içlerinde sevgi denizi kabarsın.
Ben de sizin gibi hakir, zayıf ve çaresiz bir insanım. Ancak Allahcc beni seçtiğinde O, bir saniye içinde kalbimi tamamıyla değiştirdi. Bazı kimselere karşı şikayetler ve kırgınlıklarım vardı. Kendi düşünceme göre onlardan eziyet çekmiştim. Ancak bunların hepsi, bir saniye içinde hatta bir saniyenin binde birinde yok oluverdi ve içimde sevgi dışında hiçbir şey kalmadı.
İşte her cemaat görevlisi böyle olmalı. Eğer sizler Allah’ıncc bu sevgili kullarına ileri derecede sevgi veremiyorsanız, cemaat görevlisi olmaya layık değilsiniz. Hiçbir Ahmedî, herhangi bir cemaat görevlisi tarafından sevilmediği, dert ortağı olunmadığı, üzüntülerinin paylaşılmadığı ve zamanı geldiğinde ona yardımcı olunmayacağı gibi düşüncelerin vehmine dahi kapılmamalı. Her cemaat görevlisinin birinci derecedeki sorumluluğu, kendi sıkıntılarını unutup kardeşinin sıkıntılarıyla ilgilenmesidir. Tedaviye muhtaç olana ilaç yetiştirmek, hasta olanların hastalığı neticesinde yapılmayan işleri için koşmak ve mali sıkıntıda bulunanları bu sıkıntıdan çıkarmaya çalışmak için insanları arayan görevlilerin bulunduğu bir cemaatte, kalbî sürurun bulunmaması söz konusu değildir.
Biz, saltanatlar dağıtacak değiliz. Ancak her Ahmedinin asgari ihtiyacını yerine getirmeliyiz. Bu yapıldığı takdirde o, o kadar korunmuş ve mutmain olacak ki kalbinde sürur kendiliğinden meydana gelecek. Ferdi çaba gerekli olmasına rağmen bununla yetinilmemeli. İntizam bakımından, ister temel ister zeylî tanzimle alakalı nizam olsun, her nizam, diğer nizamların ona engel olmadığından, tersine onunla yüzde yüz işbirliği yaptığından ve işlerin ilerlemesinde ona yardımcı olduğundan emin olmalı. Her nizam ve her nizamdan sorumlu görevlilerin içinde bunlar yerleşince ve onlar bu zihniyete sahip olunca, bizim bütün nizamlarımız bir saniyede büyük mesafe kat edecektir.
Bazen ufak tefek şeyler suizana neden olmaktadır. Suizanda bulunmak hiç kimse için caiz olmadığı gibi cemaat görevlileri için çok daha tehlikelidir. Arkanızdan birisi “esselamu aleyküm” dediğinde, kendinizi büyük görerek bunun size söylendiğini düşünmenizin caiz olmadığı gibi birisi arkanızdan küfür ederse, sesi kulağınıza geliyorsa size küfür edildiği düşüncesine kapılmanız da caiz değildir. Kendinizi büyük zannetmeniz de suizanna düşmeniz de yanlıştır. Birisi ileri geri konuşuyorsa yanlış yapmaktadır. Ancak siz, o size değil başkasına küfretmektedir diye düşünerek buna takılmadan işinize devam edin. Nizam içinde birbirinizle yardımlaşma ve birlik olmalı. Hudamü’l Ahmediye, Ensarullah, Lajna İmaillah, Nasiratü’l Ahmediye ve Etfalü’l Ahmediye’nin gücü, zamanın halifesi tarafından onlar için tayin edilen sınırlar içinde kalıp onun dışına çıkmamaktan kaynaklanmaktadır. Bir zeylî tanzim, ihtiyaç duyulduğunda diğer zeylî tanzimlerle, dünyada benzeri bulunmayan bir işbirliği içinde olmalı. Durum böyle olursa sorumluluk dairesinin içinde kalan her nizam mutluluk içinde kendi işiyle meşgul olacaktır. O, sınırlarının içinde kaldığı takdirde, her diğer tanzimin onun yardımına koşacağının bilincinde olacaktır. Ancak, dairesinin dışına adım atarsa yukarıdan ona uyarı gelecektir.
Ben uzun bir zaman Hüdamü’l Ahmediye’de sadr olarak hizmette bulundum. Bu zaman içerisinde onlarca kez Hz. Muslih Mevud’a şikayet edildim ve onlarca kere benden savunma istendi. Ancak hiçbir zaman benim aleyhime karar verilmedi. Düşündüğümde Hüdamü’l Ahmediye sadırlığı döneminde beni en çok mutlu eden işte budur. Hatalarım da olmuştur, bazen gaflet de göstermiş olabilirim. Çalışmam gerektiği kadar çalışmamış olabilirim. Ancak benim aleyhime karar çıkmamasını düşündüğümde kalbim mutlulukla dolar. Çünkü ben hiçbir zaman birisinin aleyhinde aceleci davranmadım. Birisinin aleyhinde işlem başlattığımda ben en azından üç ile altı aylık bir dönem, onun durumunu araştırıyordum. Önce zaim’den[2] onun ıslahı için ricada bulunurdum. Sonra Kaid’den[3] onun ıslahı ile ilgilenmesini isterdim. Vs. vs. Böylelikle her İki, üç, dört, beş ay sonra, onunla ilgili dosyalar oluşmaya başlıyordu. Bundan sonra ben onu çağırıp sevgi ile nasihat ederdim. Yine de düzelmiyor idiyse, onun veya başkasının benim hakkımda ileri geri konuşacağını umursamadan vazifemi yerine getirirdim. Birisi benim aleyhimde konuştuğunda, o ne derse desin ben vazifemi yerine getiriyorum diye düşünüyordum.
Bazen dört, beş veya altı ay birisiyle ilgili dosya oluşmaya devam ederdi. Dosya tamamlandığında ilgili kişinin benden mutlaka ceza alacağını düşünürdüm. Ancak ben ona nasihat etmek için çağırdığımda, onun Hüdamü’l Ahmediye’ye isyan etmediğini, tersine babasına isyan ettiğini veya psikolojik rahatsızlıklara sahip olduğunu öğrenirdim. Ve böylelikle dosyanın hükmü kalmazdı ve ben ona “bir sıkıntı veya ihtiyaç olduğunda bana gel, çünkü ben senin babanım, ihtiyacını gidereceğim,” derdim. Böylelikle o genç Allah’ıncc lütfu ile bir saat veya yarım saat içinde çok iyi bir hadim[4] olarak bana geri dönmüş oluyordu. Bundan sonra bana, onunla ilgili hiçbir şikâyet gelmezdi. Kısacası bu öyle bir nizamdır ki ister temel, ister zeyli nizam olsun, hepsi zamanın halifesinin emrine bağlıdır. Bundan dolayı çekişme ve didişme tehlikesi söz konusu değildir. Cemaat görevlileri sevgiyi esas alırsa, ıslah meydana gelir.
Bizim cemaatimiz Kuran-ı Kerim’in emirlerine uymak zorundadır. Bundan dolayı Allahcc, Peygamber veya amiriniz bir karar verdiğinde aklınız kabul etsin veya etmesin içinizde bir huzursuzluk olmamalı… Bir cemaatte böyle bir şey meydana geldiğinde dünyanın hiçbir gücü onu yok edemez. Hz. Muslih Mevudra Kuran’ın yayılması, gerçek tevhidin kökleşmesi ve Peygamber Efendimiz’insav azameti ve celalinin dünyada yerleşmesi için Hüdamü’l Ahmediye’ye “bir elin kalkmasıyla ayağa kalkan ve bir elin işaretiyle oturan bir millet, büyük bir güçtür. Onu yok etmek hiç kolay olmaz,” demişti. Bu söz tamamıyla gerçektir. O el, sadır Hüdamü’l Ahmediye’nin eli değil, Muslih Mevud’un ve zamanın halifesinin eli idi. Bu iş onun işidir. Bundan dolayı zamanın halifesi, İslam’ın yayılışı ve güçlenmesi için cemaati nereye götürmek isterse, aklımız kabul etsin etmesin, hepimiz gözlerimiz kapalı bir şekilde ona itaat edip arkasından yürümeliyiz. Bunda büyük bereket vardır. Bazı kimseler, bir taraftan çanda öderken, diğer taraftan da tahrik-e cedit, vakfe cedit, Hüdamü’l Ahmediye, Nasiratü’l Ahmediye ve Cami vs. çandaları çok çoğaldı derler. Bir keresinde Hz. Muslih Mevudra çok doğru bir söz söylemişti. Buna göre İlâhî silsileler ve Allah’acc yakın olan cemaatler, fedakarlık standartlarını durmadan arttırmalı. Yoksa onlarda çöküş meydana gelir. İşte bundan dolayıdır ki Vadedilen Mesihas belli bir zaman sonra yeni bir proje başlatırdı ve onun zamanında her kim birkaç kuruş verdiyse, ebedî hayata kavuştu. Çünkü Vadedilen Mesihas onların isimlerini kitaplarında yazdı. Ancak zaman içerisinde terbiyeleri tamamlanınca, onlar bütün varlıklarını İslam-Ahmediyet için feda ettiler. Onlar bununla gurur duydular. Gurur duydukları şey mal varlıklarını Allahcc yolunda feda etmeleri değil, tersine Allahcc ve Peygamberi tarafından mallarının kabul edilmesiydi. Her ikisi arasında büyük fark vardır. Böyle bir gurur kibre değil tam tersine tevazuya yol açar. İnsan fedakârlıklarının Allahcc tarafından kabul edilip edilmeyeceğinden korkar. Bizler de, diğer insanlar da namaz kılarız. Namazların kabul edilip edilmediğini kim bilebilir? Kısacası namazın eda edilmesi yeterli değildir; Necat için namazın kabul edilmesi gereklidir. Ve kabul edilip edilmediğini biz bilemeyiz. Bundan dolayı Allah-u Teala hayatlarımızı korkarak geçirmemizi ister. Demin anlattığım gibi zamanın halifesinin önemli vazifelerinden bir tanesi, cemaatin, Allah’ıncc ipine sarılma makamından aşağı düşmemesi için gözetici olmaktır. Bundan dolayı bu farklı nizamlar kurulmuştur ve her nizam, kendi sorumluluk dairesi içinde hareket etmeli ve bir tanzim diğer tanzimlerle işbirliği yapmalı. Böylelikle Cemaatin adımları gitgide hızlanacaktır. Ve bizim samimi arzumuz gereği, İslam bütün batıl dinlere galip gelecektir. Her evde Kuran-ı Kerim tilavet edilecektir ve Allah’ıncc
فٖى بُيُوتٍ اَذِنَ اللّٰهُ اَنْ تُرْفَعَ
buyurduğu gibi[5] bu evler manen yükseltilecektir. Onlarla ilgili Allah’ıncc kararı budur. İşte bu söz, öyle evlerde yaşayan kimselerle ilgilidir ki onlar manen yücelerek yedi göğü aşacaklardır.
Allahcc Kendisinden çıkan ve insanoğlunun manevi ilerlemesi için dünyaya gönderilen bu nuru tanımasını ve ondan pay almasını bütün insanoğluna nasip etsin. Allahcc hepimizi buna muvaffak kılsın. Amin.
- Kalbin bütün kuvveti ile Cenab-ı Hakk’a ve sâir mukaddesata yönelmesi. Kalb isteği ile gösterilen ciddi gayret.
[2]Yerel amirlikte Hüdamül’l Ahmedi’ye kaid’in altında çalışan Hüdamü’l Ahmediye başkanlarına zaid denilir.
[3]Yerel bir cemaat veya yerel amirliğin Hüdamü’l Ahmedi’ye başkanına kaid denilir.
[4]Hüdamü’l Ahmediye’nin her üyesine hadim denir.
[5] (Nur suresi ayet 37) Allah’ın yüceltilmesini ve isminin anılmasını emrettiği evlerde (bulunur)


