Dünyanın ilk Nobel Ödüllü Müslüman Bilim Adamına yapılan haksızlık

Temmuz ayı başında Pakistan’ın tek Nobel ödüllü bilim adamı, bugünlerde üzerinde çalışılan ve adını sıkça duyduğumuz “Tanrı Parçacığı”nın teorisyenlerinden Prof. Abdüsselam, Ahmedi olmasından dolayı kendi ülkesinde sansürlendi ve adı ders kitaplarından çıkarıldı. Müslüman Ahmediye Cemaatine mensup olması sebebiyle hayatta olduğu zamanlarda da Pakistan makamlarının baskılarıyla karşılaşan Prof. Abdüsselam, Pakistan’ın nükleer programının ilk aşamalarında da yol gösterici bir rol oynamıştı.

Prof. Abdüsselam ve Prof. Stewen Weinberg adlı fizikçiler birbirlerinden bağımsız olarak bugün “Higgs bozonu” olarak adlandırılan atomaltı parçacığının mevcudiyeti hakkında yaptıkları öngörüleriyle, 1979’da Nobel Fizik Ödülü’nü  kazandılar. Prof. Abdüsselam Nobel ödülüne, parçacık fiziğinde “Standart Model” olarak  adlandırılan, temel güçlerin evrenin genel dinamiklerini ne şekilde yönettiğine ilişkin bilimsel teori üzerine yaptığı çalışmayla layık görüldü.

Türk medyasında da birçok gazete ve TV’ler bu konuya yer verdiler. Özellikle iki değerli köşe yazarı bu konuya önem vererek durumun vahametini ortaya koydular.

Hürriyet Gazetesi yazarlarından Taha Akyol’un, 10 Temmuz’da yayınlanan “Taliban Sansürü” adlı köşe yazısında, konu hakkında kaleme aldıkları şöyledir:

Nobel fizik ödülü sahibi tek Müslüman olan Pakistanlı Abdus Selam bütün insanlığın yüz akıdır. Şimdi Sünnilik dışı bir mezhep olan Ahmedi topluluğuna mensup olduğu için ülkesinde ismi kitaplardan çıkarılıyormuş!…

…Abdus Selam düzeyinde bir bilginin mezhep konusunu çok önemsediğini sanmıyorum, ‘kendi toplumuna sadakat’ duygusuyla hareket ettiğini düşünüyorum.

Abdus Selam, CERN’deki Higgs Bozonu’nun bulunmasıyla sonuçlanan teorinin kurucularından biridir, mümin bir fizikçidir. Higgs Bozonu’na adını veren Peter Higgs ise ateisttir; neticede ikisi de saygın bilim adamlarıdır. Hilmi Ziya Ülken Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü adlı eserinde, 9-12. yüzyıllarda materyalist bilginlerin bile halife saraylarında bilimlerinden dolayı nasıl saygı gördüğünü anlatır. Her ne olursa olsun Abdus Selam hem bilim adamı hem inanmış olmak konusunda saygın bir örnektir. Pakistanlı çocuklar için en iyi rol modelidir muhakkak. Bağnazlığın yükseldiği o coğrafyada Müslüman çocuklar artık Taliban faşistlerini mi rol modeli sayacaklar?!

Bilim adamlarını dini ve felsefi tercihlerinden dolayı aşağılamak korkunç bir aptallık olur. Pakistanlı çocuklara Abdus Selam’ı unutturmaya kalkmak az aptallık mıdır?!”

Yeni Asya Gazetesi yazarlarından Kazım Güleçyüz’ün de 15 ve 22 Temmuz tarihlerinde aynı konuyu işleyen iki yazısı yayınlanmıştır. 15 Temmuz tarihli yazısında şunlar yer almaktadır:

“Nobel kazanan ilk Müslüman bilgin sıfatının sahibi, Pakistanlı fizikçi Prof. Dr. Abdüsselâm, vefatından 16 sene sonra bir defa daha gündemde. Sebep, ülkesindeki okullara verilen isminin geri alınması. Gerekçe, Abdüsselâm’ın İslâmdaki inanç esaslarıyla çelişen Kadıyani mezhebine mensup olması.

Aslında bu konu yeni değil. Öteden beri biliniyor. Ama şimdi tekrar niye ısıtıldı, o meçhul.

Kadim okurlarımız iyi bilirler. Biz Abdüsselâm’ın Nobel ödülü almasını başından beri alkışladık. Bilâhare merhum Ahmet Yüksel Özemre’nin dekanlığını yaptığı İÜ Fen Fakültesinin davetiyle 1981’de Türkiye’ye geldiğinde, Ümit Şimşek’e verdiği mülâkatı gazetede neşrettik.

Altı yıl sonra da, dünyanın değişik ülkelerindeki ilim mahfillerinde yaptığı konuşmalardan oluşan “Ideals and Realities” adlı kitabını, kendisinden aldığımız müsaade ile Türkçeye çevirerek “İdealler ve Gerçekler” adıyla yayınladık.

Yeni Asya Yayınları arasında çıkan bu kitapta Prof. Abdüsselâm’ın Kur’an âyetleri ve hadisler ışığında İslâm ve bilim ilişkisini, Müslümanların ilimde öncülüğü ellerinde bulundurdukları altın çağa ve sonrasındaki gerilemenin sebeplerine ilişkin etraflı tahlil ve değerlendirmelerini bulabilmek mümkün.

Onun inanç dünyasına ışık tutan işaretleri de.”

Diye anlatan yazarımız Abdüsselam’ın Kuran’dan feyiz alarak kendisine ilham veren yazılarından örnekler vererek yazısını şöyle tamamlıyor:

“Biz onu böyle tanıyor ve rahmetle anıyoruz.”

22 Temmuz’da yine aynı yazarımızın diğer bir yazısında ise Abdüsselam ile ilgili bir hatıraya yer veriliyor ve şunlar anlatılıyor:

“Bir gün bu arkadaşlardan biriyle Cağaloğlu’ndan Karaköy vapur iskelesine yürürken Galata Köprüsü üzerinde şöyle bir sohbetimiz oldu.
Arkadaşımız dedi ki:
“Ben fakülte tercihimi fizik olarak yaptım; hedefim bu alanda kendimi geliştirip uzmanlaşmak ve fizikte gidebildiğim yere kadar gitmek.”

Biz de şöyle mukabele ettik:
“Benim hedefim de hayatımı neşriyat hizmetine vakfetmek. Ve yayıncılığı, her branşın önde gelen insanlarına ulaşarak, onları hizmetimizle tanıştırma vesilesi olarak da değerlendirmek…”
Aradan zaman geçti; o arkadaşımız fakülteyi bitirdi, ihtisas için yurt dışına da gitti, ama çeşitli sebeplerle kariyerini, başlangıçta hedeflediği şekilde daha ileri boyutlara taşıyamadı; hattâ Türkiye’ye döndüğünde bir ara branşıyla hiç ilgisi olmayan alanlarda çalışmak zorunda kaldı.
Biz ise, neşriyattaki hedeflerimiz istikametinde yürümeye devam ettik. Bu çerçevede—o arkadaşımızın branşı—fiziğin çok önemli isimlerinden biri olan Abdüsselâm’la temas kurduk.
Ve onun Ideals and Realities kitabını Türkçeye çevirerek Yeni Asya Yayınlarında neşrettik.
(Bu kitabı bir kütüphanede bulup fotokopisini çektirerek bize ulaştıran da o arkadaşımızdı.)
Bu süreçte Abdüsselâm’la yazışmalarımızı genelde mektupla, âcil hallerde teleksle gerçekleştirdik. Çünkü o zaman ne faks vardı, ne internet.
Bu arada kitabı Türkçeye çevirip yayınlayacağımızı haber alan Türk Fizik Vakfı bir mektup göndererek, çalışmalar hakkında bilgi istedi. Biz de cevabımızda yakında çıkacağını ifade ettik.
Kitap daha çıkmadan Türkiye’deki fizik camiasında ilgi uyandırmış, merak konusu olmuştu.
Abdüsselâm, kitabının Türkçe tercümesi için özel bir giriş yazısı yazdı ve orada rahmetli Şaban Döğen’in Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi’ne de takdir ifadeleriyle atıfta bulundu.
Bu yazıyı, Köprü dergisinin, Abdüsselâm’ı kapak yaptığımız Ocak-1987 sayısına da koyduk.
Kasım-1986 sonundaki Türkiye ziyaretinde Senai Demirci’nin kendisiyle yaptığı ve “İlimler Allah’ın yarattıklarının ifadesidir; ilimle din birlikte öğretilmeli” deyip “İlim başka, din başka” anlayışını “Tamamen yanlış” ifadesiyle çok net ve keskin şekilde reddettiği mülâkatla beraber.
Sonuçta tercümeyi tamamlayıp yayına hazır hale getirdik ve eser, İlim ve Teknik Serisinin 27. kitabı olarak neşredildi. Ve yankı uyandırdı.
Kültür Bakanlığı, “bilgi yılı” ilân ettiği 1990 yılında, Abdüsselâm’ın kitabındaki tesbitten hareketle, “Kur’ân-ı Kerim’de 750 âyet bilim ve araştırmayı emrediyor. ‘Bilim, inananın yitiğidir.’ ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’ deniliyor. Bilmenin yolu okumaktır. Kur’ân’ın ilk emridir: Oku” yazılı afişler hazırlatıp insanları, özellikle gençleri okumaya, bilgilenmeye teşvik etti.
Abdüsselâm kitap için telif ücreti talebinde bulunmadığı gibi, Türkçe tercümesinden istediği sayıdaki kitabı da mukabilini ödeyerek aldı.
Bu vesileyle onu yine rahmetle anıyoruz.”

Türkiye’de görüş ve inancı ne olursa olsun saygı duyan ve bunu açık yüreklilikle ifade eden bu iki yazarımıza ve tüm aydınlarımıza saygılarımızı iletmeyi bir borç biliyoruz.”

Start typing and press Enter to search