Allah’ın Peygamberleri – Nuh Peygamber (as) 2

HZ. NUHAS ŞERİAT SAHİBİ BİR PEYGAMBERDİ

Tefsir-i Kebir’de, Hazreti Muslih Mevudra, Enbiya Suresi Ayet 78’in tefsiri altında, Hz. Nuh’unas ilk şeriat sahibi peygamber olduğunu açıklamıştır. Huzurra, Peygamber Efendimiz’insav Hz. Nuhas hakkında şöyle buyurduğunun rivayet edildiğini yazmaktadır:

Yani Hz. Nuhas kendisine şeriat indirilen ilk peygamberdir

(Tefsir-i Kebir, Cilt 5, s. 537).

Huzurra, Kur’an-ı Kerim’in aşağıdaki ayette buna işaret ettiğini belirtmektedir:

Nuh ve ondan sonra (gelen) bütün peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana (da) Biz vahyettik.

(Nisa Suresi, Ayet 164)

Huzurra, ilk yasanın (şeriatin) Hz. Nuh’aas vahyedildiğini, çünkü onun zamanında insanlığın aklının Allah’ın ilahi mesajını kavrayabilecek bir aşamaya ulaştığını açıklamıştır.

HZ. NUH AS KAVMİNE VAAZ VERİYOR

“Nuh’unas mesajını tebliğ ettiği insanlar, Arabistan’ın kuzeydoğusunda yer alan Irak’ta yaşıyorlardı.”

(Beş Ciltlik Tefsir, Cilt 5, s. 3036)

Tüm peygamberler gibi Hz. Nuhas da Yüce Allah tarafından Tevhid mesajını kavmine yaymak üzere seçilmiş ve görevlendirilmiştir. Kavmine hitap eden Hz. Nuhas şöyle demiştir:

“Ey kavmim! Allah’a ibadet edin. O’ndan başka hiçbir İlahınız yoktur.”

A’râf Suresi, Ayet 60

Hz. Nuhas kavmine, başlarına bir azap gelmesinden korktuğunu söyledi.

Tarih boyunca görülmüştür ki, ne zaman bir peygamber kavmine gönderilse, genellikle onları yanlış yola sapmış bulur. Peygamber Efendimiz sav zamanında ve Peygamberlerin Babası Hz. İbrahimas zamanında Arabistan halkı için de durum böyleydi. Hz. Nuh’unas kavmi için de durum farklı değildi.

Kur’an-ı Kerim, Hz. Nuhas‘ın kavminin putlara taptığını belirtir. Kavminin şöyle dediği kaydedilmiştir: [birbirlerine], “Tanrılarınızı terk etmeyin. Vedd’i, Suvâ’i, Yegûs’u, Ye’ûk’u ve Nesr’i bırakmayın, dediler.”

Nuh Suresi, Ayet 24

Hz. Nuhas zamanındaki kafirlerin çeşitli putları vardı. Kur’an-ı Kerim bu ayette beş puttan bahsetmektedir. 1. Halifetül Mesih Hazretlerira tefsirinde, putlara atıfta bulunarak, her putun insanlar için bir şeyi temsil ettiğini açıklamış ve bazılarının insan, bazılarının ise at suretinde olduğunu söylemiştir.

(Hakaik-ül Furkan, Cilt 4, s. 218)

Sahih-i Buhari’de, Kitabü’t Tefsir’de şöyle yazılmıştır:

“Nuhas’ın kavminin taptığı bütün putlara daha sonra Araplar da tapmışlardır. Vedd putuna gelince, ona Dûmetü’l Cendel’de Kelb kabilesi tapıyordu; Suvâ’, Huzeyl kabilesinin putuydu; Yaghuth’a Murad kabilesi ve sonra Sebe yakınlarındaki El-Curf’ta Beni Ğuteyf tapıyordu; Ye’ûk, Hamdan’ın putuydu ve Nesr, Dhi el-Kala’nın kolu olan Himyar’ın putuydu. (Putların) isimleri daha önce Nuhas kavminden bazı dindar adamlara aitti ve onlar öldüklerinde, Şeytan kavimlerine oturdukları yerlere putlar hazırlayıp yerleştirmelerini ve bu putları isimleriyle çağırmalarını ilham etti. İnsanlar bunu yaptılar, ancak (onları başlatan) insanlar ölünceye ve putların kökeni belirsizleşinceye kadar putlara tapılmadı, bunun üzerine insanlar onlara tapmaya başladılar.”

(Sahih-i Buhari, Hadis 4920)

Nuh Suresi’nin başlangıç ayetleri, Hz. Nuh Peygamber’inas kavmini, kendisiyle gönderilen ilahi mesaja davet etmek için tüm çabasını sarf ettiğini, ancak kavminin de onu tamamen inkar etmek için aynı çabayı gösterdiğini açıklamaktadır. Kur’an-ı Kerim Nuhas‘ın şöyle dediğini kaydeder:

“Şüphesiz, Sen onları bağışlayasın diye ben her ne zaman onları çağırdıysam, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve elbiselerine büründüler. (İnkarda) ısrar ettiler ve çok büyük bir kibir tasladılar.”

(Nuh Suresi, Ayet 8)

HZ. NUH’UNAS KAVMİ ONU REDDEDER

Tarih boyunca Peygamber’e ve onun mesajına ilk karşı çıkanların genellikle bir milletin ileri gelenleri olduğuna dair delillerle doludur. İster Hz. Musaas döneminin Firavunu olsun, ister Peygamber Efendimiz’esav karşı çıkan Mekke’nin ileri gelenleri olsun, tarih, tebliğe karşı çıkanların başında ileri gelenlerin olduğuna dair örneklerle doludur.

Hz. Vadedilen Mesihas, dünyevi şeylere eğilimi ve yüzeysel zihniyete sahip olanların Allah tarafından gönderilen insanlarla alay ettiklerini açıklamıştır. O zamanın ileri gelenleri, Hz. Nuh’uas dinledikten sonra, onu apaçık bir sapıklık içinde gördüklerini söylediler. Kavmi şöyle dedi, “Biz seni kendimiz gibi, (sadece) bir insan olarak görüyoruz. Görünürde (de,) aramızdan rezil insanlar dışında, kimsenin sana tabi olduğuna tanık değiliz. Sonra sizin, bizden bir üstünlüğünüzü (de) görmüyoruz. Aksine yalancılar olduğunuzu düşünüyoruz.”

Hûd Suresi, Ayet 28

Düşmanları, ne onun ne de takipçilerinin izinden gitmeye değer bir şeylerinin olmadığını iddia ediyorlardı. Onu kendi aralarından sıradan bir kişi olarak görüyorlardı. Hazreti Nuhas, kavmine Allah’ın peygamberi olarak görevlendirildiğini açıkladıktan sonra şöyle demiştir:

“Ey kavmim! Eğer benim mertebem ve Allah’ın ayetleriyle size nasihat etmem, gücünüze gidiyorsa, (bilin ki) ben, ancak Allah’a güvenirim. Olanca gücünüzü ve (Allah’a) ortak koştuklarınızı toplayın. Gücünüzün (sağlamlığından) hiç şüpheniz kalmasın. Sonra onu bana uygulayın ve bana hiç mühlet de vermeyin.”

Yüce Allah’ın peygamberlerinin sahip olduğu iman tek kelimeyle olağanüstüdür. Onlar hakikate tam olarak inanırlar ve kurtulabilmeleri için kavimlerinin hatalarını göstermeyi arzu ederler. Kur’an-ı Kerim incelendiğinde, özellikle Hz. Nuhas zamanındaki inkarcıların, aralarındaki varlıklı kişilerin üstünlük duygusundan muzdarip oldukları görülmektedir. Yoksullarla kaynaşmayı reddediyorlardı. Öfkeleri, zamanın çağrısını reddetmelerinin ana nedenlerinden biriydi.

HZ. NUH’UNas DÜŞMANLARI CEZALANDIRILMAYI HAK EDİYOR

Five Volume Commentary’de şöyle açıklanmaktadır: “Hz. Nuh’unas muhalifleri onun mesajını reddetmek için altı itiraz öne sürmüş olarak gösterilir: Birincisi, onun sadece kendileri gibi bir insan olduğu. İkincisi, kendi liderliğini onlara dayatmaya çalıştığı. Üçüncüsü, onun doğruluğuna tanıklık etmek üzere gökten bir melek inmemişti. Dördüncüsü, onun öğretisinin atalarının zamanın onurlu inançlarına karşı olduğudur. Beşinci olarak, akıl hastalığına yakalanmış olduğu ve altıncı olarak da er ya da geç felakete uğrayacağının kesin olduğu. Bu itirazlar her çağda her Peygambere ve İlahi Islahatçıya karşı ileri sürülmüştür.”

(Five Volume Commentary, Cilt 4, s. 2206)

Hz. Nuh’unas kavmi, inkarlarında ısrar ettikten sonra ona meydan okudular ve Hz. Nuh’unas kendilerini uyardığı ilahi azabı getirmesini talep ettiler. Hz. Nuh’unas kavmi işte bu kadar ileri gitti. Hz. Nuh’aas şöyle dediler:

“Ey Nuh! Sen bizimle tartıştın. Tartışmayı (da) çok uzattın. Eğer doğruyu (söyleyenlerden) isen, korkuttuğun azabı bize getir.”

Hud Suresi, Ayet 33

Tavsiyelerinin artık kavmine fayda sağlamayacağını anlayan Hz. Nuh Peygamberas, ilahi hükme boyun eğmesi gerektiğini biliyordu. Hazreti Nuhas kendisini bırakmaması için Allah’a dua etti:

“Yarabbi! Kafirlerden hiçbirini yeryüzünde barınmış (halde) bırakma.”

(Nuh Suresi, Ayet 27)

Bu dua Hz. Nuh’unas misyonuna ve neler hissettiğine dair bir fikir verir. Halkına yollarının yanlışlığını göstermekte ısrar etti, ancak onlar onu reddetmeye devam ettiler. Düşmanları Hz. Nuh’uas tehdit edecek kadar haddi aşmışlardı, Onlar dediler ki: Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen, mutlaka taşlananlardan olursun.”

(Şuara Suresi, Ayet 117)

Allah’ın peygamberleri en etkili silah olan duaya başvurmaya alışkındır. Hazreti Nuhas kavminin kendisine yalancı muamelesi yaptığını söylemiş ve bu yüzden dua etmiştir:

“Artık benimle onlar arasında, Sen kesin karar ver. Beni ve müminlerden beraberimde bulunanları (düşmanın kötülüğünden) kurtar.”

(Şuara Suresi, Ayet 119)

Hz. Nuh Peygamber’eas, kendisini Allah’ın elçisi olarak kabul edenler dışındaki kavminin, onun mesajını kabul etmeyeceği vahyedilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle yazmaktadır:

Nuh’a şöyle vahyedildi:

“Kavminden (şimdiye kadar) inanmış olanlar dışında, artık kimse (sana) asla inanmayacak. Onun için, yaptıklarından dolayı hiç üzülme.”

(Hûd Suresi, Ayet 37)

Vadedilen Mesihas şöyle demiştir:

“Eğer Nuh’unas kavmi Allah korkusu uyandıran gerçek bilince sahip olsaydı, boğulmazlardı.”

(Lahor Konferansı, s. 6)

HZ. NUH PEYGAMBERAS GEMİYİ İNŞA EDER

Hz. Nuh’unas muhalifleri onun mesajını reddetmek için aşırı önlemlere başvurmuş olsalar da, hemen cezalandırılmadılar. Kur’an-ı Kerim, Nuh’unas kavmine uzun bir süre vaaz verdiğini belirtir. Allah onların hepsini birden cezalandırmadı, onlara biraz mühlet verdi. Bununla birlikte, kötülükleri arttıkça ve bu tür insanların saatin çağrısından yararlanmayacakları apaçık olduğunda, ilahi ceza geldi.

Kur’an-ı Kerim, Hz. Nuh’aas bir gemi inşa etmesinin emredildiğini belirtir:

“Gözlerimizin önünde ve vahyimize göre gemiyi yap.”

(Hûd Suresi, Ayet 38)

Hz. Nuhas‘ın kavmi, diğer ümmetlerin ve peygamberlerin inkarcıları gibi, sadece zamanın çağrısını görmezden gelmekle kalmadı, aynı zamanda kendilerine gönderilen elçilerle alay etmenin de ötesine geçti. Onların peygamberlik rehberliğinden faydalanmak yerine, onlarla alay ettiler. Nuhas gemiyi inşa ederken bile düşmanları onunla alay ettiler.

TUFAN

Hz. Nuhas kavmi ile ilgili olarak Vadedilen Mesihas şöyle yazmaktadır:

“Hz. Nuh as kavmi, kendilerini boğan tufan mucizesi dışında hiçbir mucizeden fayda görmediler.”

(Siyalkot Konferansı, s. 54)

Kur’an-ı Kerim, Hz. Nuh’ınas dağlarla çevrili, pınarların bolca bulunduğu tepelik bir bölgede, dağın eteklerinde yaşadığını ima eder

(Tefsir-i Kebir, Cilt 3, s. 192).

Kur’an-ı Kerim azabın gelişini şu sözlerle anlatır:

“Sonunda emrimiz gelince ve pınarlar fışkırınca, Biz (Nuh’a) dedik ki: “Bu (gemiye) her çeşit (ihtiyaç duyulan hayvanlardan erkek ve dişi olarak) ikişer (tane) bindir. Önceden (helak olacağı konusunda) karar verilenin dışında, kendi ev ahalini ve (sana) inanmış olanları (da bindir.)”

Zaten kendisine, pek az kişi dışında, kimse inanmamıştı.

(Hûd Suresi, Ayet 41)

Hz. Nuh’unas kavmine gelen ceza sadece çeşmelerin fışkırması değildi. Kur’an-ı Kerim, tufanın asıl sebebinin bulutlar olduğunu belirtir. Yağmur şiddetle yağdı ve böylece yeryüzünün suyu da fışkırdı. Kur’an-ı Kerim şöyle buyurur,

“Bunun üzerine Biz göğün kapılarını şiddetle (ve) durmadan yağan su ile açtık. Biz yerden (de) pınarlar fışkırttık. Böylece (her iki) su, önceden kararlaştırılmış bir iş için birikip (birleştiler.)”

(Kamer Suresi, Ayet 12-13)

HAYVANLAR KONUSU

Hz. Nuhas, bazı insanların inandığı gibi yeryüzündeki tüm hayvanlardan iki tane almamıştır. Aslında, Hz. Nuh’aas sadece ihtiyaç duyulan tüm hayvanları alması emredildi. Kur’an-ı Kerim’in            kelimesini kullandığı yerlerde, bu kelime tüm hayvanları ifade etmez. Aslında bunun bir başka örneği de Kur’an-ı Kerim’de yer almaktadır. Örneğin, Kur’an-ı Kerim Sebe bölgesinin kraliçesini kastederek “kendisine her nimetten pay verilmiştir” der.

(Neml Suresi, Ayet 24)

Ancak burada, ona tam anlamıyla her şeyin verildiği anlamına gelmez, sadece ihtiyaç duyulan ve gerekli olan her şeyin verildiği anlamına gelir. Ayrıca, Hz. Nuhas tarafından inşa edilen gemi, şüphesiz, yeryüzündeki tüm hayvanları taşıyacak kadar büyük değildi. Hz. Nuh’unas sadece kendi kavmine elçi olması yeterli bir kanıttır. O evrensel bir elçi değildi, bu yüzden mesajı sadece kendi bölgesindeki insanlar içindi. O halde, her bir hayvandan iki tane taşımak mantıklı olmazdı.

Vadedilen Mesihas bu konuya değinerek şöyle açıklamıştır:

“İncil ve bilim, sanki aynı kocayla evli iki kadınmış gibi birbirlerine düşmanlık beslerler. İncil’de tufanın tüm dünyayı kapladığı, geminin üç yüz arşın uzunluğunda ve elli arşın genişliğinde olduğu ve Nuh’unas gemiye temiz olan her hayvandan yedi çift ve pis (murdar) olan her hayvandan iki çift getirdiği yazılıdır; ancak bu kavramların her ikisi de yanlıştır. Birincisi, Allah-u Teâlâ, peygamberler aracılığıyla mesajını indirmedikçe hiçbir kavmi cezalandırmamıştır ve Nuhas ne zaman tüm dünyaya tebliğde bulunmuştur ki tüm dünya boğulmayı hak etmiştir? İkinci olarak, dünyadaki tüm canlılar, hayvanlar, hem hayvanlar hem de kuşlar, her birinden yedi çift veya her birinden iki çift, sadece üç yüz arşın uzunluğunda ve elli arşın genişliğinde olan bu kadar küçük bir gemiye nasıl sığabilir? Bu da kitabın değiştirildiğini ve artık pek çok hatayla dolu olduğunu kanıtlamaktadır.”

(Melfuzat, Cilt III, s. 237)

Gemiye binmeden önce Hz. Nuhas şöyle dedi:

“(Nuh) dedi ki: “Buna binin. Onun hareket etmesi ve demir atması, Allah’ın adının (bereketiyle) olacaktır. Şüphesiz Rabbim, çok bağışlayan ve çok rahmet edendir.”

(Hûd Suresi, Ayet 42)

HZ. NUH’UNAS OĞLU BOĞULUR VE GEMİ CUDİ DAĞI’NA YERLEŞİR

(Gemi) dağlar gibi dalgalar içinde onları götürürken, Nuh başka bir yerde olan oğluna, “Oğlum gel, bizimle beraber bin ve kafirlerden olma,” diye seslendi.

(Hûd Suresi, Ayet 43)

(Oğlu), “Ben hemen, sudan beni koruyacak bir dağa sığınırım,” dedi. (Nuh) dedi ki: “Bugün hiç kimse, O’nun kararından (kimseyi) kurtaramaz. Ancak O’nun merhamet ettiği (kurtulacaktır.)” İkisinin arasına bir dalga girdi ve o boğulanlardan oldu.

(Hûd Suresi, Ayet 44)

Hz. Nuhas cezanın Allah’ın emri olduğunu ve hiç kimsenin O’nun emrinden kaçamayacağını söyledi. Bunun üzerine Kur’an-ı Kerim, dalganın ikisinin arasına girdiğini ve Nuh’un oğlunun boğulduğunu bildirir. Hazreti Muslih Mevudra, Hz. Nuh’unas oğlunun boğulmasına şahit olmaktan kurtulduğunu, çünkü böyle bir sahnenin herhangi bir babanın fiziksel olarak gözleriyle şahit olması için dayanılmaz olacağını açıklar.

(Tefsir-i Kebir, Cilt 3, s. 192)

GEMİ EL-CUDİ’DE DURUYOR

Denildi ki: “Ey yeryüzü, suyunu çek ve ey gök, sen (de yağmuru) dindir!” Su çekilip (kurutuldu) ve (gemi) Cudi (dağı) üzerinde durdu. “Zalimler topluluğu helak olsun,” denildi.

(Hûd Suresi, Ayet 45)

İncil’e göre Hz. Nuh’unas gemisi Ararat dağlarına dayanmıştır: “Ve gemi yedinci ayda, ayın on yedinci gününde, Ararat dağları üzerinde dinlendi.”

(Genesis (Yaratılış) 8:4)

Oysa Kur’an-ı Kerim, yukarıda da belirtildiği gibi, el-Cudi üzerinde durduğunu söyler.

Vadedilen Mesihas bu konuyu açıklarken şöyle demektedir:

“Nuh’unas gemisinin durduğu yerin adı olan Ararat kelimesi aslında ‘dağın zirvesini görüyorum’ anlamına gelen ara-reet kelimesinden bir bileşiktir. Reet kelimesi ‘bir dağın zirvesi’ anlamına gelir.Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah ‘Benim lütuf ve keremim’ anlamına gelen cudi kelimesini kullanmıştır, yani gemi Allah’ın lütuf ve keremine dayanıyordu.”

(Melfuzat, Cilt III, s. 237-238)

HZ. NUHAS ALLAH’A DUA EDER

Söz verdiği gibi, Allah Nuh’uas ve onunla birlikte gemide bulunanları kurtardı. Doğal olarak, bir evladını kaybeden her baba üzüntü ve keder hisseder.

Nuh Rabbine seslendi ve “Yarabbi! Şüphesiz oğlum, ailemdendir. Senin sözün mutlaka doğrudur. Sen hüküm verenlerin, (en iyi ve en doğru) hüküm verenisin,” dedi.

(Hûd Suresi, Ayet 46)

Ailesinin bir üyesi olan oğlu boğuldu. Hz. Nuhas, saygılı bir şekilde, üzüntüsünü Allah’a ve O’nun vadettiklerine iletti.

Bunun üzerine Allah cevap verdi:

“Ey Nuh! O, kesinlikle senin ailenden değildi. Şüphesiz o, iyi olmayan işler (yapan birisiydi.) Onun için bilgisine sahip olmadığın bir şeyi, Ben’den isteme. Şüphesiz Ben, cahillerden olmayasın diye, sana nasihat ediyorum.”

(Hûd Suresi, Ayet 47)

Allah’ın vaadi Nuh’un mesajına inananlar içindi. Gerçekten de peygamberi ve onun mesajını izleyenler, onun aracılığıyla hidayete eren ve Allah’la gerçek bir bağ kuranlar onun manevi ailesi arasındadır. Ve bu yol, başlangıçtan beri Allah’ın yoludur.

HZ. NUH’UN AS EŞİ

Allah kafirlerin durumunun, Nuh ile Lut’un hanımlarının (durumuna benzediğini) beyan eder. İkisi (de,) kullarımızdan iki salih kişi ile nikahlıydılar. Ancak ikisi (de) her iki (kulumuza) hainlik ettiler. Allah’ın azabı (geldiğinde ise,) iki (kulumuz) onların hiçbir işine yaramadılar. Her ikisine, “(cehennem) ateşine girenlerle birlikte, siz (de) girin,” denildi.

(Tahrim Suresi, Ayet 11)

Hazreti Halifetül Mesih Ira, bu ayetin altında, Kur’an-ı Kerim’in iman etmeyen Hz. Nuh’unas ve Hz. Lut’unas eşlerini örnek gösterdiğini belirtmektedir. Huzurra, Nuh’unas karısının Allah’ın azabına yakalandığını ve helak olduğunu açıklar. Hz. Nuhas ile olan ilişkisine rağmen hiçbir fayda sağlayamadı”

(Hakaik-ül Furkan, Cilt 4, s. 151)

HZ. NUH’UN (AS) SOYUNDA PEYGAMBERLİK

Allah’ın peygamberleri, insanlığa hatalarında rehberlik etmek üzere dünyaya gönderilirler. İnsanlara yaşayan gerçek Allah’ı hatırlatırlar ve onları Tevhid yoluna geri getirmeye çalışırlar. Hz. Nuhas‘ın hikayesi insanlık için gerçekten bir hatırlatmadır. Kavmine sıradan gelen bir adamın Allah’ın peygamberi olarak gönderilmesi tüm dünyada hatırlanmaktadır. Hz. Nuh Peygamberas, kendisini reddeden ve kibirlenerek azabı görmek isteyen kavmine gönderilmiştir.

Kur’an-ı Kerim şöyle buyurur:

Şüphesiz Biz, Nuh’u ve İbrahim’i (de peygamber olarak) gönderdik. İkisinin (de) soylarına peygamberlik ve Kitab’ı ihsan ettik. Sonunda onlardan bazıları doğru yolu buldular, (ancak) çoğu fasık kimselerdi.

(Hadid Suresi, Ayet 27)

Ayet, Hz. Nuhas ve Hz. İbrahimas‘dan özel olarak bahsetmektedir. Hz. Nuhas ve Hz. İbrahimas‘dan sonra, çağlar boyunca insanlığı Tevhid mesajı hakkında yönlendirmek ve hatırlatmak için gelmeye devam eden peygamberleri okuyoruz.

Hazreti Musleh-i Maudra, Hz. Nuh’unas zamanından sonrasına atıfta bulunarak şöyle yazmaktadır:

“Nuh’unas zamanından sonra, nüfus farklı ülkelere dağıldı. Nuh’un öğretisinin etkisi azalmaya başladı, çünkü iletişim araçları çok zayıftı. Bir ülkedeki bir öğretmen Mesajını diğer ülkelere iletemezdi. O zaman Tanrı’nın her ülkeye bir Peygamber göndermesi ve böylece hiçbir ülkenin O’nun rehberliğinden yoksun kalmamasını sağlaması yerindeydi. Bu, dinler arasında bölünmeye neden oldu, çünkü insan aklı henüz tam olarak gelişmemişti. İnsan aklı ve anlayışı daha sonra ulaşacağı gelişimden yoksun olduğu için, her ülkeye ulaştığı gelişim düzeyine uygun bir öğreti gönderildi.”

(Kur’an-ı Kerim’in Tefsirine ve Araştırmasına Giriş, s. 11)

Böylece, Kur’an-ı Kerim’in tanıklık ettiği gibi, Hz. Nuh’tanas sonra peygamberler ordusu gelmiştir.

Start typing and press Enter to search