HENDEK-AHZAP SAVAŞININ SEBEBİ VE HAZIRLIĞI

Bu savaşa ‘Hendek Savaşı’ denmesinin sebebi, Arap geleneğinin aksine Müslümanların bu savaşta ilk kez hendek kazarak şehri savunmalarıdır. Aynı şekilde bu savaşa ‘Ahzab Savaşı’ da denir ve Kur’an-ı Kerim de ona bu ismi vermiştir. Ahzap aslında hizip kelimesinin çoğuludur. Manası ise topluluk veya gruptur. Bu savaşta Arapların çeşitli kabileleri ve grupları birleşerek Müslümanlara saldırdıkları için buna “Ahzap Savaşı” denir.

Bu savaşın nedeni, hicretin dördüncü yılında Rebiyülevvel ayında Yahudi kabilesi Beni Nazir’in antlaşmayı bozması, isyan etmesi ve Hz. Peygamber’i sav öldürme gibi komplolar kurması nedeniyle Medine’den sürgün edilmesiydi. Bu kabilenin üyeleri Hayber’e yerleştiler. Aradan henüz dört ay geçmişti ki, nankör ve komplocu karaktere sahip olan bu Yahudiler, Hz. Peygamber’esav ve İslam’a karşı son derece tehlikeli bir plan yaptılar. Bu doğrultuda, liderleri Huyey bin Ahtab, önde gelen bazı arkadaşlarıyla birlikte Mekke’ye gitti ve orada Ebu Süfyan ve diğer Kureyş liderleriyle bir araya geldi. Müslümanlara karşı onlara iş birliği yapacaklarına dair güvence verdi ve hep birlikte Müslümanlara karşı bir anlaşma yapmalarını önerdi.

Ebu Süfyan, Yahudi liderlerini memnuniyetle karşıladı ve şöyle dedi: ‘Siz kendi evinize geldiniz ve insanlar arasında bize en sevgili olan, Muhammed’esav karşı bize yardım edendir.’ Kureyş ile anlaşma yaptıktan sonra Yahudilerin bu heyeti, diğer Arap kabilelerine gitti ve ilk olarak Beni Gatafan kabilesine ulaştı. Bu kabile de Müslümanlara karşı büyük bir düşmanlık besliyordu. Yahudiler, onları ikna etmek için diğer şeylerin yanı sıra Hayber’in bir yıllık hurmalarını verme vaadinde bulundular.

Beni Gatafan, Yahudilerin desteğini kabul etti ve kendi taraflarından altı bin asker garantisi verdi. Daha sonra Yahudilerin bu heyeti, daha önce de Müslümanlara saldırı niyeti taşıyan ama başarısız olan Beni Süleym’e ulaştı. Bu büyük saldırı planını öğrenen Beni Süleym de sevinçle destek olmayı kabul etti. Aynı şekilde, Beni Fezâre kabilesi de liderleri Uyeyne’nin önderliğinde Hz. Peygambersav ile savaşmaya hazır hale geldi. Uyeyne, dost kabilesi Beni Esed’i de davet etti ve onlar da bu savaşta Müslümanlara karşı savaşmak için hazırlandılar. Diğer bazı kabileler de Yahudilerin bu ittifakına katıldı. Bu kabilelerin tamamı, cesaretleri ve savaş becerileriyle tüm Arap dünyasında ün salmıştı.

Hz. Mirza Beşir Ahmedra şöyle der: “Yahudiler çok zeki ve kurnaz olduklarından, bu tür komplolarda oldukça yetenekliydiler. Bu nedenle, onların fesat dolu çabaları sonuç verdi ve Arap kabileleri birleşerek Müslümanlara karşı savaşmak için harekete geçti.”

Hazret Muslih Mev’udra bu konuda şöyle buyurur: “Hayber, Araplar arasında Yahudilerin büyük bir merkezi ve surlarla çevrili şehriydi. Beni Nazir buraya ulaştıktan sonra, Müslümanlara karşı Arapları galeyana getirmeye başladılar. Uzun bir hazırlığın ardından, Arapların tüm güçlü kabilelerinin genel bir ittifakı oluşturuldu. Bu ittifakta Mekke ve çevresindeki kabileler, Necd ve Medine’nin kuzeyindeki bölgelerdeki kabileler ve Yahudiler de yer alıyordu. Tüm bu kabileler birleşerek Medine’ye saldırmak üzere büyük bir ordu hazırladılar.

Mekke Kureyşlileri, Ebu Süfyan’ın komutasında dört bin kişilik bir ordu ile yola çıktılar. Süvari birliğinin komutası Halid bin Velid’in elindeydi. Beni Süleym’den yedi yüz kişi de Kureyşlilere katıldı ve onların liderliği Sufyan bin Abdü Şems’in elindeydi. Beni Esed, Tuleyha bin Huveylid’in önderliğinde sefere çıktı. Beni Fezare’den bin kişi, Uyeyne’nin komutası altında hareket etti. Beni Eşca ve Beni Murre’den dörder yüz kişi sefere katıldı. Beni Gatafan, altı bin askerle savaş sözü vermişti ve Yahudiler, iki bin kişilik bir yedek kuvvet sağlamıştı. Böylece çeşitli kabilelerin bu güçlerinin toplam sayısı en az on bin olarak ifade edilirken, bazı rivayetlere göre bu sayı yirmi dört bine kadar çıkıyordu. Tüm bu orduların komutası Ebu Süfyan bin Harb’in elindeydi. Bu, o zamana kadar Arap tarihinin en büyük askeri seferiydi.
Hazret Mirza Beşir Ahmedra şöyle buyurur: “Eğer on bin kişilik tahmini doğru kabul edersek, yine de bu sayı o döneme göre öylesine büyüktü ki, muhtemelen daha önce Arap kabile savaşlarında bu kadar büyük bir ordu hiçbir savaşta yer almamıştı. Yiyecek ve savaş malzemeleri de her bakımdan yeterli ve eksiksizdi. Bu ordu, hicretin 5. Yılında; Miladi takvimle Şubat ve Mart 627’de Şevval ayında Medine’ye doğru ilerlemeye başladı.

Hazret Muslih Mev’udra şöyle der: “Farklı tarihçiler bu ordunun sayısını on binden yirmi dört bine kadar tahmin etmişlerdir, ancak tüm Arap kabilelerinin bir araya gelmesiyle oluşan bir ordunun sadece on bin kişi olması beklenemez. Kesinlikle yirmi dört binlik tahmin daha doğru görünüyor. Hiç değilse bu ordu on sekiz ila yirmi bin kişi arasında olmalıdır. Medine küçük bir kasabaydı ve tüm Arapların bu kasabaya saldırısı sıradan bir saldırı değildi. Medine’nin yaşlılar, gençler ve çocuklar da dahil olmak üzere toplayabileceği en fazla üç bin kişi idi. Buna karşın düşman ordusu yirmi ila yirmi dört bin arasında bir sayıya sahipti ve hepsi eğitimli askerlerdi.

Huzur-i Enver şöyle dedi: Kafirlerin hazırlık yaptığı bilgisi Peygamber Efendimize ulaşınca, kendisi hendek kazılmasına karar verdi. Ayrıntılarda, Peygamber Efendimizin istihbarat teşkilatının da bu durumdan haberdar olduğu ve her yönden Peygamber Efendimize haberler ulaştığı yazmaktadır.

Kureyş ve Yahudilerin bu korkunç planının haberi Medine’ye ulaşınca, Peygamber Efendimizsav sahabeleri toplayarak onları düşmanın kötü niyetinden haberdar etti ve Medine’den çıkıp savaşmak mı yoksa Medine’de kalarak bu büyük orduya karşı koymak konusunda istişarede bulundu. Rivayetlere göre Hz. Selman el-Farisi, ‘Biz Fars diyarında atlı birlikler karşısında korktuğumuzda önlerine hendek kazardık.’ şeklinde bir öneri getirdi. Bu görüş herkes tarafından beğenildi ve Peygamber Efendimizsav, Medine’de kalarak savunma yapılması ve hendek kazılması emrini verdi. Bazı siyer kitaplarından anlaşıldığı üzere hendek kazma kararı sadece Hz. Selman el-Farisi’nin önerisi üzerine alınmamıştı, aynı zamanda Allah Teala peygamberimize vahiy yoluyla bu yöntemi bildirmişti, çünkü bu yöntem Araplar için tamamen yeni bir taktikti.

Bu bağlamda şu da belirtilir ki, kafirlerin ordusu hendeği aşamayınca Ebu Süfyan, Peygamber Efendimize bir mektup yazmış ve Lat, Uzza gibi putları zikrederek, ‘Hendek kazıp savaşmaktan kaçıyorsunuz.’ demiştir. Peygamber Efendimiz de Ebu Süfyan’a cevap olarak şöyle cevap verdi: “Mektubunu aldım ve senin daima Allah’a karşı kibirlendiğini biliyorum. Büyük ordunla Medine’ye saldırarak bizi yok edeceğinle ilgili söylediğine gelince, Allah’ın takdiri senin bu kötü niyetlerine engel oldu. O, öyle bir karar verecektir ki sen Lat ve Uzza’nın adını bile unutacaksın. Hendek kazma fikrini kimin verdiğini sormuşsun, bu yöntem bana Allah tarafından vahyedilmiştir. Dinle! Sonunda Allah bizi muzaffer kılacaktır.”

Huzur-i Enver şöyle dedi: Peygamber Efendimizin bu mektubundan açıkça anlaşılıyor ki, her ne kadar Hz. Selman-ı Farisira tavsiyede bulunmuş olsa da, Peygamber Efendimiz bu tavsiyeye uyma kararını ilhamen vermiş olmalıdır.

Hazırlayan: Osman Şeker

Kaynak: 5. Halifetü’l Mesih Mirza Masrur Ahmed hazretleri; 6 Eylül 2024 Cuma Hutbesi (Özet); https://www.alfazl.com/2024/09/09/105485/

Start typing and press Enter to search