V. HALİFETÜ’L-MESİH HAZRETLERİ’NİN 2012 AMERİKA TURU

Kişisel günlük – Abid Khan Bey

Amerika Turu Hakkında Bilgi Edinme

2012’nin başlarından beri Huzur’un 2012 Amerika ve Kanada Calsa Salana etkinliklerine katılacağına dair haberler duyuyordum. Huzur’unABA ziyaretine dair medya planları hakkında her iki ülkedeki Cemaat üyeleriyle düzenli olarak iletişim halindeydim. Gün geçtikçe onların Halife’yi ağırlama konusundaki beklentilerinin ve heyecanlarının arttığını hissedebiliyordum. Ayrıca, Amerika’deki birçok aile üyem de Huzur’unABA inşallah yakında yanlarında olacağı için mutluluklarını dile getiriyorlardı. Ben kalbimde, bu turun çok tarihi bir olay olacağını düşünüyordum.

Tura sadece birkaç gün kaldığında, Huzur bana uzaktayken üzülüp üzülmeyeceğimi sordu. Ben de Huzur’un henüz gitmediğini ama şimdiden üzgün ve onu özlemeye başladığımı söyledim. O sırada Huzur yüzünde parlak bir gülümsemeyle, benim de tura onunla birlikte gitmeye hazırlanmam gerektiğini söyledi.

O birkaç saniye boyunca kalbimde hissettiklerimi asla unutmayacağım; kalbim belki sağlıklı olmayacak kadar hızlı ve güçlü atıyordu ve gözyaşlarımı tutmak için kendimi zorladım. Bu sözleri herhangi birinden duymak bile beni çok mutlu ederdi, ama onları sevgili Halifemizden duymak, kalbimi tarif edilemez bir mutlulukla doldurdu. Allah’a bu fırsat için ne kadar şükretsem de yetmeyecekti.

Londra’dan ayrılış

Bu yolculuk için bana 16 Haziran 2012’de yola çıkacağımızı ve sabah 8’de Fazl camisinde hazır olmam gerektiğini söylediler. Çok endişeliydim; Allah korusun, uyanamazsam ve geç kalırsam diye korkuyordum. Zamanında uyanmak için iPhone’uma ondan fazla alarm kurdum, ayrıca Amerika’da ailesini ziyarete giden eşimden de beni uyandırmak için aramasını istedim. Bu endişe yüzünden gece boyunca doğru düzgün uyuyamadım; zamanında uyanamama korkusu, neredeyse tüm gece uykusuz kalmama sebeb oldu!

Neyse ki, erkenden uyandım ve vaktinde hazırlandım. Önce valizimi Camii’ye götürüp bıraktım, ardından bir aylığına ayrılmadan önce evimi kilitlemek için kısaca eve geri döndüm. Evden çıkarken Allah’a dua ettim; bu fırsat için şükrettim ve tur sırasında sevgili Halifemizi üzecek bir şey yapmamam için dua ettim. Ayrıca, Huzur-i Enver’e ve onun kafilesine asla kötü bir yansıma getirmeyecek şekilde davranmayı nasip etmesi için Allah’a dua ettim.

Tüm kafile üyeleri, Huzur ve Hazret Begüm Sahibe hariç, erkenden havalimanına doğru yola çıktılar. İlk güvenlik kontrol noktasından geçmeye çalışırken, hem ben hem de Mahmood Khan Bey (Güvenlik) işaretlendik ve ayrı bir kontuarına gitmemiz istendi. Bu durumla ilgilenirken, Huzur ve Hazret Begüm Sahibe’nin geldiğini ve Gidiş bölgesinden geçtiklerini gördüm. O an içim bir an için sıkıştı ve içten içe panikledim. Kalbim, güvenlikteki bu gecikme nedeniyle uçağı kaçırabileceğimiz korkusuyla hızla çarpmaya başladı. Neyse ki, yaklaşık on dakika sonra her şeyin yolunda olduğu ve geçiş yapabileceğimiz söylendi. Gidiş alanına girdiğimizde, Huzur’un bir bankta oturmuş beklediğini gördüm. Huzur’un tüm kafile’yi bekleyip öne geçmek yerine bizimle kalmayı tercih etmesi, içimde ona karşı tarifsiz bir sevgi uyandırdı.

Turun çok ilerleyen bir zamanında, bu olayı Mahmood Khan Bey’e şakayla hatırlattım ve kalbimde turun daha başlamadan bittiğinden korktuğumu söyledim! İkimiz de bu konuda bolca güldük, o da o sırada biraz endişelendiğini itiraf etti.

Uçağa doğru ilerlemeye başladık. Önce bir tren, ardından bir otobüs kullanmamız gerekti. British Airways’in o gün bize her türlü ulaşım aracını denetmek istediği anlaşılıyordu! Otobüse binmeden hemen önce, beş-altı kişi daha durduruldu ve ekstra bir güvenlik kontrolüne tabi tutuldu. Son birkaç yıl içinde Amerika’ya birkaç kez seyahat etmiştim, bu yüzden böyle güvenlik kontrollerine oldukça alışkındım. Ancak sanırım diğer bazı kişiler için bu, yeni bir deneyimdi. Nihayet son güvenlik kontrolünden geçmeyi başardıktan sonra otobüse doğru yürüdüm. Otobüse bindiğimde Huzur bana gülümseyerek neler sorduklarını sordu. Ben de cevap verdim: “Pek bir şey sormadılar ama beni oldukça detaylı aradılar!”. Heathrow’da bazılarımızın karşılaştığı yoğun güvenlik kontrolleri nedeniyle, Amerika Birleşik Devletleri’ne vardığımızda da ekstra bir güvenlik süreciyle karşılaşacağımıza neredeyse emindim. Ancak bu konuda daha fazla yanılmış olamazdım.

Chicago’ya Varış

Chicago O’Hare Uluslararası Havalimanı’na vardığımızda, uçaktan iner inmez sadece birkaç metre mesafedeki özel bir odaya yönlendirildik. Orada, Huzur-i Enver’i Ameer Sahip ve diğer Amerika Cemaat yetkilileri karşıladı. Hazret Begüm Sahibe ise bazı Lajna üyeleriyle birlikte oturdu. Yaklaşık on beş dakika kadar orada kaldık ve ardından her şeyin yolunda olduğu, serbestçe devam edebileceğimiz söylendi.

Amerika’nın Huzur’a gösterdiği saygı ve hürmet gerçekten çok etkileyiciydi – adeta tüm düzenlemeleri bizzat Allah’ın yaptığı hissini uyandırıyordu. Daha önceki tecrübelerimde, ABD Göçmenlik Memurlarının bazen biraz kaba ve şüpheci olabildiğini görmüştüm. Ancak Allah’ın Halifesi ile özel bir ilişkisi vardır ve O, her zaman Hilafet’in saygınlığını ve onurunu muhafaza eder, Elhamdülillah.

Chicago’da iki gün geçirdik. İlk fark ettiğim şey, mesafelerin ne kadar büyük olduğuydu. Sadece namaz için camiye gitmek bile oldukça zaman alıyordu ve birkaç gün sonra Huzur’un kafilesi Ohio’ya geçtiğinde de durum aynıydı.

Sadik Camii Ziyareti

17 Haziran 2012’de Huzur, Chicago’daki Sadık Camii’ni ziyaret etti. Bu cami tarihi bir öneme sahipti çünkü Hazret Mufti Muhammed Sadık Bey’in Amerika’ya gelişinden kısa bir süre sonra Cemaat Amerika tarafından satın alınan ilk bina burasıydı. Hatta 1950’ye kadar Amerika Cemaatinin merkezi olarak hizmet vermişti.

Huzur camiye vardığında, çoğu Afro-Amerikalı olan yüzlerce Ahmedi tarafından karşılandı. Ahmedi Müslümanlar, Huzur’u görmekten son derece duygulanmış ve sevinçliydi – birçoğu gözyaşlarına boğulmuştu, bazıları güçlü ve coşkulu sloganlar atıyor, diğerleri ise Nazmler söylüyordu. Bu manzara turun birçok yerinde tekrar tekrar yaşandı. Huzur nereye gitse, Maşallah yüzlerce, bazen binlerce Ahmedi onu karşılamak için oradaydı. Yüzlerine bakmak bile, bu sevginin ne kadar saf ve yalnızca Allah tarafından insanların kalplerine yerleştirilebileceğini açıkça gösteriyordu. Bu tür karşılamalara şahit olmak ve izlemek gerçekten imanı güçlendiren bir tecrübeydi.

Huzur-i Enver, Sadık Camii’ni gezerken, çıkış sırasında duvarda asılı, yıllar önce çekilmiş çerçeveli portre fotoğraflarını fark etti. Fotoğraflardaki kişilerin kim olduğunu sorduğunda, kendisine bunların onlarca yıl önce Ahmediye’ye katılan ilk mühtediler olduğu söylendi. Bunun üzerine Huzur-i Enver hemen Cemaat’e talimat vererek, bu ilk Ahmedilerin soylarını araştırmalarını ve onları yeniden Ahmediye’ye kazandırmak için çaba göstermelerini istedi.

Zion Ziyareti ve Lake Michigan’dan Geçiş

Sadık Camii’nden ayrıldıktan sonra, İllinois eyaletindeki Zion kasabasına doğru yol aldık. Zion, tüm Ahmedi Müslümanların iyi bildiği bir yerdir, çünkü burası sahte peygamber John Alexander Dowie’nin yaşadığı kasabadır. Yolculuğumuz sırasında Chicago şehir merkezinden geçerek, Michigan Gölü’nün yanından ilerledik. Durup vakit geçirmedik; sadece arabadan bakarak bile gölün gerçekten ne kadar güzel olduğunu görmek mümkündü.

Oradan geçerken kendi kendime düşündüm: Çoğu insan böyle güzel ve manzaralı bir yerde durup keyfini çıkarmayı tercih ederdi. Ancak Huzur, kendi zevk veya keyfini düşünmekten ziyade, bir sonraki durakta kendisini bekleyen Ahmedi Müslümanlara ulaşmak için acele ediyordu. Bu, Ahmedi Müslümanlar olarak Hilafet nizamına sahip olmanın ne kadar büyük bir nimet olduğunu bir kez daha hatırlattı. Hilafet Nizamı gerçekten fedakârlık doludur; Halifemiz, yalnızca cemaatinin refahı ve ilerlemesini arzulamaktadır.

Zion, nüfusu 30.000’den az olan küçük bir kasaba. Kasabayı hüzünlü ve kasvetli buldum. Ancak bu duruma bir istisna vardı: Ahmediye Cemaati’nin satın aldığı bir bina. Huzur’un kafilesi buraya ulaştığında, yüzlerce Ahmedi – çoğunluğu Afrikalı-Amerikalı – onu karşılamak için hazır bulunuyordu.

Huzur araçtan indiğinde, sevinç sloganları yükseldi ve nazmlar okundu. Bunu gördüğümde aklıma ilk gelen şey, bir zamanlar Vadedilen Mesih’i (as) lanetleyen John Alexander Dowie’nin bulunduğu bu kasabada, bugün yüzlerce insanın onun Halifesini sevgiyle karşılamasıydı. Dowie çoktan unutulmuştu, ancak Vadedilen Mesih’e olan sevgi, bu bölgenin insanlarının kalplerine yerleşmişti. Bu durum, Allah’ın Vadedilen Mesih’e bahşettiği Yardım ve Desteğin bir başka göstergesiydi.

Huzur, sonraki birkaç saat boyunca yerel Ahmedi Müslümanlarla birebir görüştü. Her biri sıcakta uzun süre sabırla bekledi, çünkü tek istekleri Halife’yle bir araya gelmekti. Görüşmeden çıkanların yüzleri ya büyük bir gülümsemeyle parlıyordu ya da duygusal bir şekilde gözyaşlarına boğuluyordu. Bu manzarayı önümüzdeki ay boyunca tekrar tekrar görme fırsatım olacaktı.

Görüşmelerin ardından Huzur’a arabayla kasabanın turu yaptırıldı. Dowie’nin gömülü olduğu mezarlığa ve yaşadığı binaya gittik. Dowie’yi düşündüğümde, onun kötülüklerinin, dünya için Vadedilen Mesih’in hakikatini açıkça ortaya koyan bir delil haline gelmesinden dolayı bir memnuniyet duydum. Dowie’nin hakaretleri, Allah’ın Vadedilen Mesih’in lehine harekete geçmesine yol açtı ve bu da Amerikan gazetelerinde “Great is Mirza Ghulam Ahmad the Messiah” (yani Mesih Mirza Gulam Ahmed büyüktür) manşetleriyle sonuçlandı.

Vadedilen Mesih’in vefatından bir asırdan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, Zion’da Hilafet’e duyulan sevgiyi görmek, bir kez daha “Mesih Mirza Gulam Ahmed büyüktür” sözünün doğruluğunu ispat ediyordu. Elhamdülillah.

Chicago’da Amerikan Usulü Öğle Yemeği!

Öğleden sonra geç saatte eve döndük, bu yüzden öğle yemeği saat 16.00’dan sonra yendi. Uzun yıllardır Chicago’nun ünlü “deep-dish pizza”sını duymuştum ve öğle yemeği için oturduğumuzda ev sahiplerimizin bu ünlü pizzayı sipariş ettiklerini gördüm, çok naziklerdi. Bir dilim aldım ve dilim çok büyük, kalındı; karnımı tamamen doyurmaya yetti. Ayrıca çok lezzetliydi Maşallah. Artık ben de Chicago’nun ünlü pizzasından bir dilim denediğimi söyleyebilirdim!

Chicago’dan Ayrılış ve Dayton Camii Ziyareti

18 Haziran 2012’de Huzur’un kafilesi Chicago’dan ayrılarak Ohio’ya doğru yola çıktı. Bu gün oldukça uzun ve yorucu bir gün oldu. O gün, Londra’dan gelen bizler Amerikan şehirleri arasındaki büyük mesafeler hakkında bir fikir edinme fırsatı bulduk. Yaklaşık 400 km süren bir yolculuğun ardından akşam 20.15’te Dayton’a vardık ve Amerika Cemaatinin inşa ettiği en eski cami olan Fazl-i-Umar Camii’ni ziyaret ettik. Bu cami 1964 yılında açılmış olup, yakın çevrede yaşayan birçok samimi ve fedakâr Afrikalı-Amerikalı Ahmedi’nin tarihi ile zenginleşmiştir.

Camiye vardığımızda bir kez daha yüzlerce Ahmedi’nin Huzur’u karşılamak için toplandığını gördük. Atılan naareler son derece yüksek ve coşkuluydu. Etrafıma baktığımda birçok insanın gözyaşlarının yanaklarından süzüldüğünü gördüm. Cami yakın zamanda yenilenmiş ve genişletilmişti, bu yüzden Huzur yapılan değişiklikleri inceledi. Gece geç saat olmasına ve Huzur’un tüm gün ya çalışmış ya da seyahat etmiş olmasına rağmen, hiçbir yorgunluk belirtisi göstermedi. Bu turdaki asıl amacının Ahmedi Müslümanlarla buluşmak, onlara yardım etmek ve onlara sevgi göstermek olduğu benim için iyice netleşiyordu. Halifemiz orada yalnızca vermek için bulunuyordu.

Gece geç bir saat olmasına ve nihai varış noktamıza ulaşmak için hala birkaç saatlik bir yolculuk yapmamız gerekmesine rağmen, Huzur, namaz vakti olan saat 21.15’e kadar bekleyerek namazı Dayton’daki yerel cemaatle birlikte kılmayı tercih etti. Namazı son durağımızda kılmayı seçmedi.

Huzur, Dayton Cemaat’i düzenlenen bir çay resepsiyonda

Dayton Cemaat’i, küçük bir çay resepsiyonu düzenlemişti ve odaya baktığımda ve bazı yerel üyelerle konuştuğumda onların kalplerindeki mutluluğu ve coşkuyu hissedebiliyordum. Gerçekten, Halife’nin birkaç dakikalık varlığı bile yerel Ahmedi Müslümanların kalplerini ve zihinlerini arındırıyor, manevi bir huzur sağlıyor gibiydi.

Akşam ve yatsı namazları tamamlandıktan sonra bile Huzur hemen ayrılmadı. Yerel cemaatle fotoğraf çektirdi ve orada bulunan çocuklara çikolata dağıttı. Londra’dan gelen kafilenin en genç üyesi olmama rağmen o saatlerde artık biraz yorgunluk hissetmeye başlamıştım. Bu itirafı bir nebze utançla yapıyorum çünkü Huzur’a baktığımda, yorgun olup olmadığını bilemiyorum ama bir an bile bunu hissettirdiğini görmedim. Onun sabrı ve cömertliği, yıllardır hayran olduğum bir şeydi, ancak bu turda bunu çok daha derin bir düzeyde görüyordum.

Columbus’a Varış

Saat 21.45 ya da 22.00 civarında Dayton’dan ayrıldık ve yerel Cemaat bize Columbus, Ohio’daki nihai varış noktamıza bir buçuk saat içinde ulaşacağımızı söyledi. Ancak gerçekte yolculuk daha uzun sürdü ve ancak gece yarısı varabildik. Sonunda vardığımızda, Kafile üyelerine şöyle bir baktım ve sadece benim değil, diğer tüm üyelerin de yorgun ve aç olduğunu görebiliyordum. Özellikle gruptaki yaşça büyük üyeler için içim acıdı.

En çok da sevgili Huzur’u düşündüm. Çünkü o, tüm gün boyunca ya çalışmış ya da seyahat etmişti ve şimdi ancak yemek yiyip kısa bir süre dinlendikten sonra Teheccüd namazı için kalkacak, Cemaat için dua edecekti. Huzur’un, Vadedilen Mesih’in Cemaatine hizmet etmek için hayatını nasıl adadığını düşündükçe duygulanmadan edemedim. Allah’tan, Huzur’a güç vermesini diledim; çünkü ona yüklenen bu ağır sorumluluk ancak Allah’ın özel yardımı ile kaldırılabilir diye düşündüm.

Yemeğimizi bitirdiğimizde saat 12.45’ti ve sabah namazına sadece birkaç saat kalmıştı. Huzur, Dr. Ahmad Salam Bey’in evinde kalıyordu ve yemek sonrası ben hemen garajda yatmayı düşünüyordum. Ancak, yakındaki bir evde kalacağım söylendi. Kafileden birkaç kişi daha orada kalacaktı. Bunlardan biri endişeyle bana, “Her şey çok uzak, ya kalacağımız yer bir saat mesafedeyse!” dedi. “Oraya varana kadar sabah namazı için hazırlanmak zorunda kalırız!” diye ekledi. Bu endişeyi açıkçası ben de paylaştım! Ancak, Elhamdülillah, kalacağımız yer yalnızca on dakika mesafedeydi. Oraya varır varmaz hemen odalarımıza geçtik. Kendi adıma konuşabilirim; başımı yastığa koyar koymaz, birkaç dakika içinde derin bir uykuya daldım!

Çeviren: Talmeez Ahmad

Start typing and press Enter to search