VAHİY, AKIL, BİLGİ VE HAKİKAT – HİNDUİZM

Dinler arasında Hinduizm kendine özgü bir dindir. Vahiye dayalı dinlerde bulunan vahiy kavramını Hindu literatüründe bulmak zordur. Bunun sebebi ise Hinduizmde vahiy veya ilham kavramının kendine özgü olmasıdır. Bu kavram tamamen Vedalarla sınırlıdır. Onlara göre İlah veya Tanrı insanoğlunun hidayeti için  insan şeklinde tezahür etmiştir.

Hıristiyanlıkta Hz. İsa (as) da Hz. Krişna‘ya benzer bir şekilde anlatılır. Ancak bu benzerlik yüzeyseldir.

Hıristiyan inancına göre, İsa Tanrının oğlu olarak tezahür etmesine rağmen, kainatın yetkisi Babanın elindedir.  İsa’nın insan şeklindeki tecellisi  ise aslında Baba’nın sıfatlarının tezahürüdür. Hıristiyanlıkta Kutsal Ruh adı altınta üçüncü birisi de bulunmaktadır. O Baba ve Oğul her ikisinden ayrı olup kendi zatında teslisin  (üçlünün) ayrılmaz bir parçasıdır.

Bunun tersine Krişna‘nın suretinde Brahmanın tezahürü konusunda Hinduizmde bir açıklık bulunmamaktadır. Mesela, Brahma‘nın avatarı Krişna yeryüzündeyken, acaba kainatı arşından Brahma mı  yoksa bir Tanrı olarak insan şeklindeki Krişna mı yönetiyor? Bu ve bunun gibi sorular Hinduizmde cevaplanmamıştır.

Vahiye gelince; Hıristiyanlık da diğer geleneksel dinler gibi vahyin gökten indiğine inanır. Bunun tersine Hinduizm’de vahiy ve ilham tasavvuru diğer dinlerden farklıdır. Onlara göre insanlara örnek olmak için Tanrı  bir peygambere muhtaç  olmayıp kendisi insan şeklinde tezahür eder.

Kendilerine Vedalar indirilen eski Rişilerin (ermiş  bilgelerin) durumu Hinduizm’da   farklıdır. Rişi, Hinduizmde kullanılan bir terimdir.  Anlamı ise dünya ile bağını hepten koparıp tamamen ilahi iradeye  teslim olmuş, ermiş kimse demektir. Hindulara göre Veda ilahi öğretiyi içermektedir. Ancak bu öğretinin Rişiler üzerine vahiy olarak indirilip indirilmediğine dair ayrıntılı bilgi yoktur. „Rişilerin esinlendikleri şeylere gerçekten vahiy denebilir mi“ şeklindeki soru belki de ebediyete kadar bir muamma olarak kalacaktır. Hinduizmin kelam ilminden bildiklerimiz ise tamamen onların akidelerine dayalıdır. Çeşitli bilginler değişik zamanlarda geldiklerini söylemesine rağmen,  Rişilerin insanların en eskileri oldukları iddiasında hemfikirdirler.

Büyük bir ihtimalle  Hinduizmin bu şekli  tahayyül (hayal) ürünüdür. Peygamberler gelip geçtikten sonra öğretilerinin zaman içinde tahrife uğraması bilinen bir şeydir. Bundan dolayı Hindulara gönderilen peygamberlerden sonraki nesillerin dinlerini değiştirmeleri şaşılacak bir şey değildir. „Vedalar tahrif edilmiştir“  demek  „içindeki her şeyin değiştirildiği“ anlamına gelmez. İlahi sahifelerin bu duruma düşmesine Allah (c.c.) hiç bir zaman izin vermez. Özü mutlaka bir şekilde insan müdahilesinden ve tahrifinden korunur. Bu prensip ışığında bir dinin asıl kaynağının dikkatle incelenmesi daima faydalı olmuştur. Hinduizm de dikkatle incelendiğinde  temel öğretisinin diğer ilahi dinlerden farklı olmadığı anlaşılmaktadır.

Bilinen dinler tarihinden Hz.Krişna’nın da diğer peygamberler gibi bir peygamber olduğu açıkça anlaşılabilir

Kaleydoskop dürbününde hafif bir bükülme neticesinde manzara  dramatik bir şekilde değişir. Krişna ne tanrılık iddiasında bulundu ne de kendisinin ölümsüz olduğunu söyledi. Mahabharat ve Bagavad Gita gibi kitaplarda buna dair yetirince kanıt bulunmaktadır.

Hz. Krişna’nın güvenilir biyografisinden anlaşıldığı gibi, MÖ.1458 civarında Basudeba ve eşi Deboki’nin evinde sıradan bir bebek olarak dünyaya geldi. Anne babası ona Kinai (Kinhai) ismini verdi.  Daha sonra ona Krişna denildi. Krişna  aydınlatılmış veya nurlandırılmış demektir. Çocukluğu diğer çocuklar gibiydi. Tabi ki diğer peygamberler hakkında da anlatıldığı  gibi onda da harikülade  bir durum vardı. Onun davranışları ve yaşam şekli sıradan bir insan gibiydi. Diğer insanlar gibi onun da insani ihtiyaçları vardı. Bazı Hindu analistlere göre Krişna küçükken çocukça davranışlar sergiliyordu. Mesela,  bir defasında evden bir iki kilo tereyağı çaldığı söylenir. Bize göre onun bu davranışı bir suç değildir. Çünkü merhametli çocuklar fakir arkadaşlarına yardım edebilmek için bu ve buna benzer davranışlarda bulunmayı caiz görürler. Böyle bir çocuk nefreti değil sevgiyi hak eder. Allah’ın diğer peygamberlerinde olduğu gibi Krişna’nın  davranışları da beşer olması gereğidir. Zaman ilerleyip  büyüdüğünde güçlü ve örnek bir lider olarak ortaya çıkıp, savaş meydanlarında tarihi zaferler kazanarak, destanlar yazan orduların komutanlığını yaptı.  Kendisi manevi alanda yüce bir  örnek teşkil etti ve Hindistan’da benzeri zor görülen şanlı bir reformcu rolü  üstlendi. İnsanları iyiliğe çağırdı ve kötülükten menetti. Ona göre Allah’ın dinini yok edip ateistliği yaymak isteyen şerli kimselerin ortadan kaldırılması gerekliydi. 

Hindu sanatçılar tarafından onun fiziksel görüntüsünde bir tuhaflık görülmektedir. Onun portresi çizilirken lord Krişna’nın iki kolu yerine dört kolu ve kanatları da gösterilmektedir. Çoğu zaman o bir flüt çalarken tasvir edilmiştir. Ayrıca portrelerinde etrafında, rengarenk giyinmiş, bir kaç güzel bakire dolaşırken görülür. Bunlara „Gopi“ denir.  Gopi ise inekleri besleyen  kadınlar için kullanılan bir terimdir. Onlara çoban da denir. Unutulmamalıdır ki,  Krişna’ya verilen lakap Gopal‘dır. Gopal  ise inekler besleyen demektir. Kutsal Kitapta Yahudilere gelen peygamberler için „İsrail evinin koyunlarının çobanı“ ifadesi bir terim olarak kullanılmıştır. Her iki ifadeyi bir arada okuduğumuzda aralarındaki benzerlik daha da netlik kazanır. Hindistan‘da  koyunlara göre inekler daha fazla bulunur. Bundan dolayı sıradan bir insanın ineğe benzetilerek, Krişna’ya Gopal (inekleri besleyen),  havarilerine de  Gopi  denilmesindeki hikmet kolaylıkla anlaşılır.

Start typing and press Enter to search