Esmaü’l Hüsna – EN-NÛR

الله نور السموات والأرض

Allah göklerin ve yerin nurudur.[1]

Arapça sözlük “Arapça Mucezi”ne göre, (en-Nûr) kelimesi Arapça – (nara – yanûru) kökünden türemiştir. Bu kök, “bir şeyi aydınlatmak” anlamına gelir. Al-Nûr, her türlü ışığı ifade eder. Kökünden türeyen bir diğer anlam ise bir şeyi açıkça ifade etmek ve açıklamaktır. Örneğin: (anara Allahu burhanahu) ifadesi, Yüce Allah’ın delilini ve hüccetini açıkça ortaya koyması anlamına gelir.

Yüce Allah’ın bu sıfatı ile ilgili olarak, Vadedilmiş MesihAS şöyle buyurmaktadır: Allah göklerin ve yerin nurudur. Yani, yükseklerde veya derinliklerde görülen her ışık, ister ruhlarda ister bedenlerde, ister doğuştan gelen isterse sonradan kazanılan, ister açık isterse gizli, ister zahiri isterse batni (içsel), hepsi onun lütuf ve ihsanıdır. Bu, Âlemlerin Rabbi’nin genel rahmetinin her şeyi kapsadığının ve hiçbir şeyin O’nun rahmetinden mahrum olmadığının bir göstergesidir. Her lütuf, nur ve rahmetin gerçek kaynağı ve kaynağı O’dur. O’nun Varlığı tüm kaynatın dayanağıdır. yüksekteki ve aşağıdakilerin sığınağıdır O’dur. Her şeyi yokluğun karanlığından çıkaran ve ona varlık hırkasını giydiren O’dur. Kendi başına var olan, ezeli olan veya O’nun lütfunun muhatabı olmayan başka bir varlık yoktur. Yeryüzü ve gökyüzü, insan ve hayvanlar, taşlar ve ağaçlar, ruhlar ve bedenler – hepsi varlığını O’nun lütfune borçludur.

İnsan Sırat-ı Müstakim’e yani dosdoğru yola yöneldiğinde, Allah’ın göklerin ve yerin nuru olduğu idrakına nail olup O’nun nurların kaynağı olan tek varlık olduğunu anlar. İnsanoğlu nurunu tanıyabilsin diye Allah dünyaya peygamberlerini gönderdi. En önemlisi, Hz. Muhammed’i SAV gönderdi ve kitab-ı mübin olan Kuran-ı Kerim’i indirdi. Kuran ise tek olan Allah’ın nuruna ulaştırır. Peygamberler bu nuru yansıtır ve en çok Hz. MuhammedSAV yansıtmıştır. Kuran-ı Kerim’i anlayanlar da bundan feyzlenir. Bir tek bu nur, tüm dünyayı aydınlatıp, tek olan Allah’a kul yapacak. Hz. Muslih Mevud RA, tefsirinde “Nur”u açıklarken, bu nurun dünyaya yayılması için üç şeyin gerekli olduğunu belirtmiştir: Birincisi uluhiyet (Allah’ın zatı), ikincisi nübüvvet (peygamberlik) ve üçüncüsü hilafet.[2]

Müminler iman ve salih amellere odaklandıkça ve bunları sürdürdükçe, bu nurun zinciri uzayıp gidecektir. Allah bizi, kendi nurundan daima feyizlenenlerden kılsın. Biz hiç bir zaman Rabbimizin nurundan mahrum olanlardan olmayalım. Bugün Müslüman ümmeti de bu gerçeği anlasa, diğer Müslüman kardeşlerimiz de bu gerçeği kavrasa, Batı’da İslam’a karşı sürekli yükselen tepkiler ve sorunlar karşısında yabancıların cesareti kırılırdı. Güç birlikten doğar. Bunu tesis etmek için Allah bu çağda Hz. Mesih Mevud’uAS göndermiştir.[3]


[1] Nur Suresi (24), ayet36

[2] (Tefsir-i Kebir, c.6, s.319-320)

[3] Al-Fazl International, Cilt 17, Sayı 1, 1-7 Ocak 2010, s. 5-8

Start typing and press Enter to search