İSLAMİ USULLERİN FELSEFESİ- KİTAP HAKKINDA
Savami Sadu Şogen Çander isimli birisi Hindular
arasında bir uyanış meydana getirmek için üç-dört
sene çalıştı. 1892 senesinde o, herkes bir araya
gelmedikçe bir fayda elde edilemeyeceğine kanaat
getirdi. Nihayetinde, dinler arası bir konferans
düzenlemeyi düşündü. Nitekim ilk olarak böyle bir
toplantı Hindistan’ın Ajmer şehrinde düzenlendi.
Bundan sonra o, 1896 senesinde ikinci bir konferans
düzenlemek için Lahor’un ortamını daha uygun
görüp, bunun için hazırlık yapmaya başladı.
O, bu konferans için bir kurul oluşturdu. Bu kurulun
başkanı Hoca Durga Parşad; Sekreteri ise Lahor
Yüksek Mahkemesinde çalışan Hindu bir avukat, Dan
Pat Ray idi. Konferansın 26-27 ve 28 Aralık 1896
tarihlerinde düzenlenmesi kararlaştırıldı. Toplantının
gereğinin yapılması için aşağıdaki altı kişilik heyet
görevlendirildi.
1- Ray Bahadur Babu Partol Çand Bey (Pencap
Yüksek Mahkemesi Hakimi)
2- Han Bahadur Şeyh Hudabahş Bey (Lahor
Mahkemesi Hakimi)
3- Ray Bahadur Pandit Rada Kişin Bey (Yüksek
Mahkeme Avukatı ve eski Jammu Valisi)
4- Hz. Mevlevi Hekim Nuruddin Bey (Kraliyet Tabibi)
5- Ray Bhavani Das Bey (Cehlum Yerleşim Planlama
Müdürü)
İslami Usullerin Felsefesi
4
6- Serdar Cevahir Sing Bey (Halisa Komitesi
Sekreteri)1
Savami Sadu Şogen Çander Bey, komite tarafından
konferans için bir bildiri yayınladı. Bildiride
Müslümanları, Hristiyanları ve Hindu Ariyaları davet
ederek onların ileri gelen alimlerinin bu konferansa
katılıp dinlerinin güzelliklerini anlatmasını ısrarla
istedi. O ayrıca şöyle yazdı: “Büyük Dinler
Konferansı’nın yeri Lahor olarak belirlenmiştir. Bu
konferansın bir tek gayesi vardır, o da hak dinin kendi
üstünlüklerini ve güzelliklerini, medeni insanlardan
oluşan bir toplantıda ortaya koyarak o dinin
sevgisinin kalplerde yerleşmesi, insanların onun
delillerini ve burhanlarını iyice anlamasıdır.
Böylelikle her dinin ileri gelen alimleri kendi dininin
doğruluklarını insanların kalbine yerleştirme fırsatı
elde edeceklerdir. Ayrıca dinleyiciler de saygın
konuşmacıları dinledikten sonra konuşmaları
karşılaştırma fırsatı elde edip hakkı nerede görürlerse
onu kabul etme şansını bulacaklardır.
Bugünlerde bütün dinler arasında süren
tartışmalardan dolayı, kalpler hak dinini bulmayı
arzulamaktadır. Bundan dolayı bunun en iyi yolu,
bütün dinlerin vaaz ve nasihatte bulunmayı adet
edinmiş olan ileri gelenlerinin bir araya gelerek,
bildiride belirlenmiş olan konulara bağlı kalmak
şartıyla kendi dinlerinin güzelliklerini ortaya
koymalarıdır. Kısacası büyük dinlerin bu
konferansında, gerçek Tanrı tarafından olan din
1 Büyük Dinler Konferansı Raporu, Sayfa B, Sıddiki Matbaası
Lahor, 1897
İslami Usullerin Felsefesi
5
kesinlikle kendi ışıltısını apaçık gösterecektir. İşte bu
gaye ile bu konferans önerilmiştir. Her dinin ileri
gelen alimi, kendi dininin doğruluğunu
göstermekten sorumlu olduğuna ve bu konferans da
böyle bir gaye için yapıldığına göre, sorumluluklarını
yerine getirmek için Allah onlara iyi bir fırsat
tanımıştır. Böyle bir fırsat her zaman ele geçmez.”
Ve o, din bilginlerini motive etmek için sözünün
devamında şöyle der: “Başkalarının tehlikeli
hastalığa sahip olduğunu zannedip, onların sağlığına
kavuşmasının kendi elindeki reçeteye bağlı olduğuna
inanan; Ayrıca insanoğlunun acısını hissedip onların
derdiyle dertlendiği iddiasında olan birisinin, çaresiz
hastalar tedavi için onu yardıma çağırırken, böyle bir
fırsatı tepeceğini asla düşünemiyorum. Hangi dinin
gerçekten doğruluklar ve hakikatlerle dopdolu
olduğunun ortaya çıkması için kalbim büyük bir
arzuyla çırpınmaktadır. İçimdeki bu coşkuyu
anlatmaya kelimeler bulamıyorum.”
Dinler arası bu konferansa katılmak için farklı
dinlerin temsilcileri, Savami Bey’in davetini kabul
etti. Yukardaki tarihlerde Lahor’da bu konferans
gerçekleşti. Konferansta farklı dinlerin temsilcileri
kurul tarafından belirlenip önceden ilan edilmiş olan
beş konu hakkında konuşma yaptılar. Bu konuları
açıklamak için kurul tarafından bir şart ileri
sürülmüştü; Buna göre her konuşmacı elinden
geldiğince konuşmasını kendi kutsal kitabı ile sınırlı
tutacaktı. Belirlenmiş olan o beş konu şunlardı:
1- İnsanın fiziki, ahlaki ve manevi durumları
2- İnsanın ölümden sonraki durumu
İslami Usullerin Felsefesi
6
3- Dünyada insanın varoluşunun asıl gayesi nedir ve
bu gaye nasıl elde edilebilir?
4- Amellerin dünya ve ahiretteki etkisi nedir?
5- İlim ve irfan hangi yollarla elde edilebilir?2
Bu toplantı 26-29 Aralık tarihleri arasında devam etti.
Sanatan Dhram, Hinduizm, Ariya Samaj, Freethinker
(Özgür düşünenler), Brahmu Samaj, Theosophical
Society (Teosofi Topluluğu), Religion of harmony,
Hristiyanlık, İslam ve Sihizm temsilcileri konuşmacı
olarak katıldı. Ancak bu konuşmalar arasından sadece
bir tek konuşma, belirlenen konuların gerçek ve
mükemmel cevaplarını içeriyordu. Mevlevi
Abdulkerim Siyalkoti Bey, bu makaleyi güzel sesiyle
okurken ortamı kaplamış olan hava tarif bile
edilemez. Bütün dinlerin mensupları gayri ihtiyari
olarak konuşmayı övmekteydiler. Herkes bir vecd
içinde adeta kendinden geçmişti. Anlatış tarzı,
ilgilerini çekmekte ve kalplerini cezbetmekteydi.
Muhalifler dahi methetmesi, bu makalenin eşsiz
güzelliğinin bir delilidir. Lahor’dan yayınlanan
meşhur Civil and Military isimli İngilizce gazete,
Hristiyan olmasına rağmen, bir tek bu makaleden
övgü dolu kelimelerle bahsetti ve onun zikredilmeye
değer olduğunu yazdı.
Vadedilen Mehdi ve Mesih hz. Mirza Gulam Ahmed
(as) tarafından kaleme alınmış olan bu makale için
ayrılan zaman iki saat idi. Makalenin okunması için
zaman yetmeyince toplantı bir gün daha uzatıldı ve 29
2 Büyük Dinler Konferansı Raporu, Sayfa B, Sıddiki Matbaası
Lahor, 1897
İslami Usullerin Felsefesi
7
Aralık’a kadar devam etti. Punjab Observer isimli
gazete bu makaleyi öven sayfalar dolusu yazı yazdı.
Bunun dışında Pesa, Çodvi Sadi, Sadık-ül Ahbar,
Muhbir Dakkan, Va Ahbar, General ve Goher Asafi,
Kalküta vesaire gibi bütün gazeteler hep bir ağızdan
bu makaleyi öve öve bitiremediler. Müslümanlar bir
yana diğer dinlere mensup olanlar bile bu makalenin
diğer hepsinden üstün olduğunu kabul ettiler. Bu
konferansın sekreteri Dan Pat Ray Bey, Büyük Dinler
Konferansı Raporu isimli kitapta bu makaleyle ilgili
şöyle yazmaktadır: “Pandit Gor Dan Das Bey’in
konuşmasından sonra yarım saatlik ara vardı. Ancak
bu aradan sonra İslam’ın meşhur bir temsilcisinin
konuşması sunulacağı için, insanların çoğu
yerlerinden kalkıp gitmedi. Konuşmanın başlayacağı
saat 13.30’a hayli süre vardı, buna rağmen İslamiya
Kolej’in geniş mekanı çarçabuk dolmaya başladı ve
birkaç dakika içinde her yer doldu. O an orada yedi-
sekiz bin kişi vardı. Farklı dinler, milletler ve
topluluklara mensup sayısız ilim sahibi insan oraya
gelmişti. Sandalyeler, masalar ve yerler fazla fazla
ayarlanmış olmasına rağmen yüzlerce kişi ayakta
durmak zorunda kaldı. Bunlar arasında büyük reisler,
Pencab’ın ileri gelenleri, alimler, entelektüel
kimseler, avukatlar, profesörler, doktorlar, yüksek
dereceli devlet memurları, kısacası yüksek tabakanın
farklı kesimlerinden her türlü insan oradaydı. Bu
saygın insanların bu şekilde bir araya gelip gayet
sabır ve metanetle dört-beş saat ayaküstü
durmalarından, bu mukaddes hareketle ne kadar
ilgilendiği açıkça anlaşılmaktadır. Konuşmayı yazan,
kendisi bizzat toplantıya katılmadı; Ancak o, has
İslami Usullerin Felsefesi
8
müridi olan Mevlevi Abdulkerim Siyalkoti Bey’i,
makaleyi okuması için göndermişti. Bu makale için,
kurul tarafından verilen süre iki saat idi. Ancak
dinleyiciler genel olarak bu konuşmayla öylesine
ilgilendiler ki yöneticiler, bu makale
tamamlanmadıkça toplantının sona ermeyeceğini
bildirdiler. Onların böyle bir karara varmaları,
dinleyicilerin arzusuna tamamıyla uygun idi. Makale
için ayrılan zaman bittiğinde Mevlevî Ebu Yusuf
Mübarek Ali Bey de kendisi için tahsis edilen zamanı
bu makaleye vermek istediğini duyurduğunda orada
bulunanlar ve yöneticiler, mutluluk nidaları atarak
kendisine teşekkür ettiler. Toplantı 16.30’da
bitecekti; Ancak dinleyicilerin genel isteği göz
önünde bulundurularak 17.30’a kadar sürdürülmek
zorunda kalındı. Bu makale aşağı yukarı dört saat
sürdü ve başından sonuna kadar ona gösterilen ilgi ve
dikkat hiç azalmadı.”3
İlginç olan şudur ki bu toplantı düzenlenmeden birkaç
gün önce, 21 Aralık 1896 tarihinde, hz. Mirza Gulam
Ahmed (as) Allah’tan haber alarak bir bildiri
yayınladı ve kendi makalesinin diğer bütün
makalelerden üstün çıkacağını duyurdu. Bu bildiri
şöyledir:
HAKKI ARAYANLARA ŞANLI BİR MÜJDE
Büyük Dinler Konferansı Lahor’da 26-27-28 Aralık
1896 tarihlerinde gerçekleşecektir. Bu konferansta,
3 Büyük Dinler Konferansı Raporu, Sayfa 78-80, Sıddiki
Matbaası Lahor, 1897
İslami Usullerin Felsefesi
9
Kur’an-ı Kerim’in kemalatı ve mucizeleri hakkında
bu acizin bir makalesi okunacaktır. Bu makale, insan
gücünü aşan Allah’ın mucizelerinden bir mucizedir
ve O’nun özel desteği ile yazılmıştır. Bunda Kur’an-ı
Kerim’in hakikatleri ve irfanları bulunmaktadır.
Bunlardan Kur’an-ı Kerim’in gerçekten Allah’ın
kelamı ve alemlerin Rabbi’nin kitabı olduğu güneş
gibi parlayacaktır. Herkim bu makaledeki beş konuyu
başından sonuna kadar dinlerse, onun yepyeni bir
imana kavuşacağını ve içinde yeni bir nurun
parlayacağını yakinen biliyorum. Böyle birisi
Allah’ın pak kelamının kapsamlı bir tefsirini elde
etmiş olacaktır. Benim konuşmam, insanın boş
laflarından arınmış olup fuzuli şeylerden uzaktır.
İnsanoğlunun derdini taşıdığım için bu bildiriyi
yayınlamak zorunda kaldım ki onlar Kur’an-ı
Kerim’in güzelliklerini müşahede etsinler. Ayrıca
muhaliflerimizin ne kadar haksız olup karanlığı seven
ve nurdan nefret edenler olduğunu görsünler. Alîm
olan Allah bana ilham yoluyla bu makalenin bütün
makalelere galip geleceğini bildirdi. Bu makalede
öylesine gerçekler, hikmetler ve irfan nuru vardır ki
eğer diğer dinlere mensup olanlar, hazır olup bunu
başından sonuna kadar dinlerlerse, kendi
kitaplarından böyle mükemmellikler göstermeye
kesinlikle kadir olamayacaklar ve utanacaklardır.
İster onlar Hristiyan olsun, ister Ariya, isterse Sanatan
Dharm veya başkası. Çünkü Allah o gün bu pak
Kitab’ın güzelliklerinin tecelli etmesini irade
buyurmuştur.
Ben keşfen şöyle gördüm: Sarayıma gaipten bir el
dokundu, onun dokunmasıyla orada göz kamaştırıcı
İslami Usullerin Felsefesi
10
bir nur ortaya çıkıp her tarafa yayıldı. Benim ellerim
de onunla nurlandı. Bunun üzerine yanımda duran bir
kişi yüksek sesle şöyle dedi: “Allah-ü Ekber, haribet
Hayber” Bunun tabiri şudur: Burada saraydan
kastedilen, nurların ve nurlu irfanların iniş yeri olan
benim kalbimdir. Hayber’den kastedilen ise içine
şirk ve batıl karışmış olan bütün bozuk dinlerdir.
Onlar insanı Allah yerine koydular veya Allah’ın
sıfatlarını asıl yerlerinden düşürdüler. Nitekim bana
bildirilenlere göre bu makalem iyice yayıldıktan
sonra sahte dinlerin yalanı ortaya çıkacaktır ve
Kur’an-ı Kerim’in doğruluğu, dairesini
tamamlayıncaya kadar gün geçtikçe yeryüzünde
yayılacaktır.
Daha sonra durumum bu keşfi durumdan ilhama
çevrildi ve bana şöyle ses geldi:
Yani, Allah seninledir ve O senin durduğun yerde
durur. Bu, İlahî destek için bir istiaredir. Şimdi ben
daha fazla yazmak istemiyorum, sadece şunu
diyorum ki herkes zamanından fedakarlık yapıp bu
irfanları dinlemek için mutlaka belirlenen tarihlerde
Lahor’daki toplantıya katılsın. Böylelikle aklen ve
imanen tahmin etmedikleri kadar istifade
edeceklerdir.
Hidayete tabi
olanlara selam olsun
İslami Usullerin Felsefesi
11
Allah’ın aciz kulu Kadiyan’dan Mirza Gulam Ahmed
21 Aralık 18964
Birkaç gazetenin makaleyle ilgili yazdıklarını
örnek olarak burada aktarıyoruz.
Civil and Military Gazette Lahor şöyle yazdı:
“Bu konferansta Mirza Gulam Ahmed Kadiyani’nin
makalesi, dinleyicilerin kalbini ve özel ilgisini
cezbetmişti. O, İslam’ı himaye etmek ve savunmak
konusunda mahir-i kamildir. Bu konuşmayı dinlemek
için uzaktan ve yakından farklı hiziplerden oluşan
büyük bir kalabalık gelmişti. Mirza Bey bizzat teşrif
buyurmadığı için makalesini onun liyakatli öğrencisi
Abdulkerim Siyalkoti Bey okudu. 27 Aralık’ta bu
makale üç saat okundu. İnsanlar gayet sevinç ve
dikkatle bunu dinlediler, ancak bu süre zarfında
sadece bir konunun cevabı verilebilmişti. Bunun
üzerine Abdulkerim Bey, eğer imkan tanınırsa
makalenin kalan kısmını da okuyacağına söz verdi.
Nitekim konferans yöneticileri ve başkanı bu öneriyi
kabul ederek 29 Aralık tarihinde makalenin
devamının okunmasına karar verdi.”
Chodvi Sadi Gazetesi (Rawalpindi) Vadedilen
Mesih ve Mehdi hazretlerinin bu makalesi
hakkında şu yorumu yaptı:
4 Mecmua-yı İştiharat, Cilt 1, Sayfa 614-615, Nezaret-İşaat
Rabvah
İslami Usullerin Felsefesi
12
“Konuşmalar arasından en güzel ve toplantının ruhu
olan konuşma, Mirza Gulam Ahmed Kadiyani Bey’in
makalesi idi. Onu iyi bir konuşmacı olan Mevlevi
Abdulkerim Siyalkoti Bey gayet güzel ve akıcı bir
şekilde okudu. 27 Aralık günü aşağı yukarı dört saat;
ve 29 Aralık günü ise iki saat olmak üzere bu
makalenin okunması iki günde tamamlandı. Bu
makalenin hacmi 100 sayfa olsa gerek. Kısacası
Mevlevi Abdulkerim Bey, bu makaleyi okumaya
başladı ve başlar başlamaz bütün dinleyiciler mest
oldular. Her cümlede hayranlıklarını dillendirdiler.
Bazen de cümlelerin tekrar okunmasını istediler.
Kulaklarımız hayat boyunca böyle hoş bir konuşmayı
dinlememişti. Doğrusu diğer dinlere mensup
konuşmacılar kararlaştırılmış konulara cevap bile
veremediler. Genellikle sadece dördüncü soru
üzerinde durup diğer konulara çok az temas ettiler.
Konuşmacıların çoğu, çok konuşmalarına rağmen
konuşmalarında can alıcı bir söz yoktu. Ancak Mirza
Bey’in makalesi her soruyu ayrı ayrı, ayrıntılı ve
mükemmel bir şekilde cevaplamaktaydı. Dinleyiciler
onu gayet dikkat ve ilgiyle dinlediler ve onun paha
biçilmez ve değerli olduğunun farkına vardılar.
Biz Mirza Bey’in müridi de değiliz onunla bir
ilişkimiz de yoktur. Ancak biz hak ve insafı ayak
altına alamayız. Selim fıtratlı ve vicdanlı birisi bu
haksızlığı yapamaz. Mirza Bey, bütün soruların
cevabını, Kur’an-ı Kerim’den vererek İslam’ın bütün
ana usul ve fürularını akli ve felsefi delillerle
açıklayıp süsledi. Önce aklî delillerle ilahiyat
meselelerini ispatlayıp hemen sonra Allah’ın
İslami Usullerin Felsefesi
13
kelamını referans olarak okuması çok hayret verici
idi.
Mirza Bey, Kur’an konularının felsefesini anlatmakla
beraber, Kur’an kelimelerinin filolojisini ve
hikmetini de beyan etti. Kısacası Mirza Bey’in
makalesi genel olarak mükemmel ve kapsamlı idi.
Ondaki sayısız irfan, hakikatler, hikmetler ve sırlar,
inci gibi parlamaktaydı. O, İlahî hikmetleri öyle bir
şekilde beyan etmişti ki bütün dinlere mensup olanlar
hayret içinde kaldılar. Mirza Bey’in makalesi
okunurken, bütün salon baştan sona doluydu ve
dinleyiciler ise onu pür dikkat dinlemekteydiler.
Diğer konuşmaların hiçbirinde böyle bir kalabalık
yoktu. Mirza Bey’in makalesi ve diğer
konuşmacıların makaleleri arasındaki farkı anlatmak
için şu kadarını söylemek yeterlidir: Mirza Bey’in
makalesi okunurken halk arılar gibi akın akın
gelmekteydi. Ancak diğer konuşmalar, tatsız ve
yavan olduğu için oturanlar kalkıp kalkıp
gidiyorlardı. Mevlevi Muhammed Hüseyin
Batalavi’nin konuşması alelade bir konuşmaydı ve
bizim her gün duymaya alışık olduğumuz mollalık
düşünceleriyle doluydu. İçinde ilgi çeken hiçbir şey
yoktu. Onun ikinci konuşması esnasında birçok kişi
orayı terk edip gitti ve konuşmasını tamamlamak için
fazladan talep ettiği birkaç dakika da ona verilmedi.5
General ve Goher Asafi (Kalküta) 24 Ocak 1897
tarihli sayısında “Lahor’da yapılan Büyük Dinler
Konferansı ve İslam’ın Zaferi” başlığı ile şu yazıyı
yayınladı: “Biz bu toplantının işleyişi ile ilgili bir şey
5 Chodvi Sadi Gazatesi Rawalpindi, 1 Şubat 1897
İslami Usullerin Felsefesi
14
söylemeden önce şunu açıklamamız gerekir ki
okuyucuların da bildiği gibi gazetemizin
sütunlarında, bu konferansta İslam’ın sözcülüğü için
en liyakatli kişinin kim olduğu ele alınmıştı. Bizim
saygın bir temsilcimiz, tarafsız kalıp hakkı göz
önünde bulundurarak herkesten önce Kadiyan Reisi
hazreti Mirza Gulam Ahmed’i bunun için uygun
görmüştü. Bununla beraber bizim başka bir dostumuz
bu konuda hemfikir olduğunu söyledi. Mevlevi
Seyyid Muhammed Fahruddin Bey, büyük bir ısrarla,
bu isim seçme ile ilgili delillere dayalı değerli
görüşünü özgürce sunmuştu. Orada Kadiyan Reisi hz.
Mirza Gulam Ahmed ve Aligarh’tan Sir Seyyid
Ahmed Han’ın ismini seçmişti. Ayrıca o, bu İslam
sözcülüğü için aşağıdakilerin adını da sunmuştu.
Ebu Said Muhammed Hüseyin Batalavî
Mevlevi Hacı Seyyid Muhammed Ali Kanpurî
Mevlevi Ahmed Hüseyin Azim Abadî
Burada şunu söylemek de uygunsuz olmayacaktır ki
bizim yerel bir gazetenin temsilcisi, Tefsir-i
Hakkanî’nin yazarı Mevlevi Abdulhak Dehlevî’yi bu
iş için önermişti.”
Gazete bunları yazdıktan sonra, Savami Sadu Şogen
Çandar Bey’in bildirisinden Hintli farklı dinlerin
alimlerini kendi dinlerinin güzelliklerini göstermek
için davet ettiği bölümünü naklettikten sonra şöyle
yazdı: Bu konferansla ilgili bildiriler vesaire
gördükten sonra ve davetler aldıktan sonra hangi Hint
alimleri İslam dininin hamisi ve sözcüsü olmak için
coştu ve onlar ne derecede deliller ve burhanlarla
İslami Usullerin Felsefesi
15
Kur’an-ı Kerim’in heybetini diğer dinlerin kalplerine
işlemek ve İslam’ı desteklemek için çaba sarfettiler?
Güvenilir kaynaklardan edindiğimiz bilgiye göre
konferans yöneticileri, hz. Mirza Gulam Ahmed Bey
ve Sir Seyyid Ahmed’in konferansa katılması için
özel mektup yazmış. Hz. Mirza Bey, hasta olduğu için
konferansa bizzat katılamadı; Ancak makalesini
gönderip, has müridi Mevlevi Abdulkerim Siyalkotî
Bey tarafından okunmasını istedi. Fakat Sir Seyyid
Ahmed Bey ne konferansa katıldı ne de bir makale
yolladı. Bunun sebebi ne onun yaşlı olup böyle
konferanslara katılamaması ne de o günlerde Mirat
Şehrinde eğitim konferansı düzenlenmiş olmasıdır.
Tersine bunun sebebi, dini konferansların onun
ilgisini çekecek kadar değerli olmamasıdır. Çünkü o
kendi mektubunda, bunun vaizlerin işi olduğunu ve
kendisinin bir vaiz, bir nasih ve bir hoca olmadığını
açıkça yazmaktadır. Biz onun mektubunu inşallah
ilerde gazetemizde yayınlayacağız.
Konferans programını görüp konuyu araştırınca
şunları öğrendik: Mevlevi Hacı Seyyid Muhammed
Ali Kanpurî Bey, Mevlevi Abdulhak Dehlevî Bey ve
Mevlevi Ahmed Hüseyin Azim Abadi Bey, bu
konferansla hiç ilgilenmedi. Ayrıca bizim mukaddes
alimlerin zümresinden liyakatli herhangi birisi, kendi
makalesinin ne okunması ne de okutulması için azim
gösterdi. Zor zar bir veya iki alim, büyük cesaret
göstererek bu sahaya adım attı. Ancak onlar, ilgili
konulara hiç dokunmayıp alakasız şeylerden
bahsettiler. Bu konu bizim ileriki raporumuzdan
açıkça anlaşılacaktır. Kısacası konferansın
İslami Usullerin Felsefesi
16
işleyişinden ispatlandığı gibi sadece Kadiyan Reisi
hz. Mirza Gulam Ahmed Bey, bu sahada İslam
kahramanlığının hakkını verdi ve İslam’ın
sözcülüğü için onu özellikle seçenlerin seçiminin
yerinde olduğunu ispatladı. Onu bu iş için uygun
görenler, Peşaver, Rawalpindi, Cehlum, Şahpur,
Bhera, Hoşab, Siyalkot, Jammu, Vezirabad, Lahor,
Amritsar, Gurdaspur, Ludhiyana, Şimle, Delhi,
Enbala, Pathiyala Eyaleti, Kupurtala, Diradun,
İlahabad, Madras, Bombay, Haydarabad Dakkan,
Benglor vesaire gibi Hint beldelerindeki farklı İslam
fırkalarından olup imzalarını atarak onun ismini
önermişlerdi. Doğrusu bu konferansta eğer hz.
Mirza Bey’in makalesi okunmasaydı,
Müslümanlar diğer dinler karşısında zillet ve
utanç içinde kalacaklardı. Ancak Allah’ın güçlü
eli, mukaddes dinini rezil duruma düşmekten
korudu. Bu makale sayesinde İslam’a öyle bir
zafer nasip oldu ki, Müslümanlar şöyle dursun
muhalifler bile sahih fıtratın coşkusundan dolayı
“Bu makale, bütün makalelere galip geldi, galip
geldi.” Demek zorunda kaldılar. Durum sadece
bu kadarla sınırlı kalmadı; Makale sona erdiğinde
İslam düşmanlarının dillerinde hak cereyan etti ve
onlar “şimdi İslam’ın hakikati ortaya çıkacak ve
İslam’a zafer nasip olacak” diye hayıflandılar.
Gün ışığında hedefine tam isabet eden ok gibi
doğru çıkan bu seçime, bir saniyeliğine bile
muhalefet edilemez. Tersine o bizim onurumuz ve
övünç kaynağımızdır. Onda İslam’ın azameti
vardır ve hak olan da budur.
İslami Usullerin Felsefesi
17
Bu, Hindistan’daki Büyük Dinler Konferansının
ikincisi idi. Ancak o, kendi şan ve şevketi, değeri ve
azameti itibariyle Hindistan’ın bütün konferanslarını
geride bırakmıştır. Hindistan’ın farklı bölgelerinin
reisleri buna katıldı. Biz, büyük bir mutlulukla
söylemek istiyoruz ki bizim Madras şehrimiz de buna
katıldı. Konferansa olan ilgi o kadar büyüktü ki ilan
edilen üç güne bir gün daha eklemek zorunda kaldılar.
Kurul, konferans yeri olarak İslamiya Kolej gibi geniş
bir mekanı seçtiği halde halkın izdihamı o kadar
çoktu ki bu geniş mekan bile yetersiz kaldı. “Bütün
Pencap’tan ileri gelenlere ilaveten yüksek
mahkemelerden sayın Babu Partol Çandar Bey ve
Bezci Bey gibi hakimlerin seve seve konferansa
katılması, konferansın azametini anlatmaya
yeterlidir.”
Bu makale önce “Büyük Dinler Konferansı Raporu
Lahor” adı altında olduğu gibi yayınlandı. Ayrıca
Müslüman Ahmediye Cemaati tarafından “İslamî
Usul ki filasafi” (İslamî Usullerin Felsefesi) adıyla bir
kitap olarak bir çok defa Urduca ve İngilizce baskısı
yayınlandı. Bunun dışında Fransızca, Hollandaca,
İspanyolca, Almanca, Arapça gibi birçok dilde de
yayınlandı. Bunu okuyan büyük filozoflar ve yabancı
gazeteler ve dergilerin editörleri de çok güzel
yorumlarda bulundular. Batılı düşünürler, bu
makaleyi çok övdüler. Onlardan bir kısmı aşağıdadır:
“Avrupa ile Amerika’ya böyle meydan okuyan şahıs
hiç şüphesiz alelade bir insan olamaz” (The Bristol
Times And Mirror)
İslami Usullerin Felsefesi
18
“Bu eser, insanoğlu için özel bir müjdedir.”
(Spiritual Journal Boston)
“Bu kitap, Muhammed’inSAV dininin en güzel ve en
çekici tasviridir.” (Theosophical Book Notes)
“Bu kitapta ileri sürülen fikirler aydın, geniş
kapsamlı ve hikmet doludur. Bu kitabı okuyan, gayri
ihtiyari olarak onu övmeökten kendini alamaz.”
(Indian Review)
“Bu kitabı okuyan bir kimse, içinde sayısız doğru,
derin, gerçek ve insan ruhuna tazelik veren hakiki
fikirler bulacaktır.” (Muslim Review)6
6 Silsile-yi Ahmediye, Hz. Mirza Beşir Ahmed, Sayfa 69-72


