Amire itaat, mürebbilere saygı ve amirlerin sorumlulukları
Halifetu’l Mesih IV, Hz. Mirza Tahir Ahmedar
8 Ekim 1982 Tarihli Cuma Hutbesi
Vadedilen Mesih’in dördüncü Halifesi Hz. Mirza Tahir Ahmedar, kelime-yi şehadet, istiaze ve Fatiha suresini okuduktan sonra şöyle buyurdu:
Bugün ziyaretim esnasında ki beraber kılacağımız son Cuma namazıdır. İlk olarak ben Malik olan Allah’acc şükrediyorum. O, lütfuyla bu aciz kulunun yolculuğunda başarılar nasip etti. O’nun desteğini her adımda müşahede ettim. Bu kainatın sahibi sadece O’dur. Bundan dolayı O’nun lütfu olursa çabamız meyveli olur. Bize olan merhameti büyüktür. Gelecekte de aynen bu şekilde merhamet edeceğini, bizi affedeceğini ümit ediyoruz.
Bundan sonra ben İngiltere cemaatinin sevgisi ve misafirperverliğinden dolayı teşekkür ediyorum. Bana, arkadaşlarıma ve bütün dünyadan gelen misafirlere cömertçe misafirperver davranıldı. Tanıdığım herkes buradan mutlu ayrıldı. Biz de bu yolculuğun güzel hatıralarıyla mutlu geri döneceğiz. Bu hatıralarımız inşallah dua şeklini alacak. Allah’ıncc acizane dualarımızı kabul edeceğini umuyorum.
Şimdi ben farklı konulara dikkatinizi çekmek istiyorum. Bugünkü konuşmam için ben notlar aldım. İlk olarak, hayatlarını vakfedip burada farklı hizmetlerde bulunan mürebbilerden bahsedeceğim. Hayatlarını Allah’acc adayan bu insanlara toplum tarafından, özel bir makam ve destek verilmeli. Bütün toplum ve cemaatin hepsi bu amaca ulaşmak için onlara destek vermediği müddetçe, onlar hedeflerinde başarıya ulaşamazlar. Sadece bununla yetinilmemeli, tersine onlara özel bir makam ve saygı gösterilmeli. Ancak ben büyük bir üzüntüyle müşahede ettim ki bazı cemaatlerde mürebbilere hakkıyla saygı gösterilmemektedir. Bazen onları o kadar acımasızca tenkit ederler ki onların yürekleri paramparça olur. Onlar bundan dolayı çok acı hissetmelerine rağmen bundan hiç bahsetmezler.
İnsanlar farklı farklıdır. Onlar farklı eğitim yuvalarından eğitim almışlardır. Eğer birisi İngiliz dilinde çok güzel konuşamıyorsa, bu onun suçu değildir. Suçlu olan birisi varsa o da bu insanı yetiştiren sistemdir. Bir kusur varsa onun eğitim gördüğü okuldadır. Bu ve buna benzer birçok diğer nedenler olabilir. Ben burada onlardan bahsedecek değilim. Ancak diyebilirim ki eğer birisi hayatının tümünü Allahcc yolunda vakfettiyse ona saygı ve sevgi gösterilmeli ve her alanda ona destek verilmeli.
Burada (İngiltere’de) değil ama dünyanın her bölgesinde artık mürebbi bizim şahsi hizmetçimizdir diye düşünen bazı kimseler olduğunu ben şahsen biliyorum. Biz bu acımasız manzaraya genellikle İslam dünyasında ve özellikle Pencap’ta köydeki cami imamlarında rastlıyoruz. Orada arazi sahibi, cami imamının yemesini içmesini sağladığı için, mollalar arazi sahibinin kişisel hizmetçisi olarak görülür. Bu yeme içmenin standardının ne olduğu ayrı bir tartışma konusudur. Molla onun sadakalarıyla hayatını geçirdiği için ona karşı nahoş davranılır. Hergün onun onuruyla oynanır. İşte o, böyle bir topluma nefret öğreterek otoritesini sağlayabilir. O, nefret öğrettikçe insanlar onun arkasından yürürler, ama iyilik ve fedakârlığı öğrettiğinde halk onu bırakır gider. Bugünlerde cami imamlarıyla halk arasında bir tek bu bağ bulunmaktadır. Böyle bir şeyin toplumun hiçbir alanında yayılmaması için çaba sarfetmeliyiz. Bu hedefe ulaşmak için uzun bir yol katetmemiz gerekir.
Ancak Allah’ın lütfuyla Vadedilen Mesih’in terbiyesi neticesinde hazırlanan mürebbilerimiz diğer insanlardan çok farklıdırlar. Onlardan büyük bir kitle kendi yeteneklerine göre, en yüksek seviyede tahsil gördü ve daha sonra hayatlarını vakfetti. İki seçenekleri vardı; dünyaya meyletmek veya kendilerini Allah’a takdim etmek. Onlardan bazı kimseleri şahsen tanıyorum. Onlar eğer dünyaya dağılsalardı, bugün zengin oldukları için onlara saygıda kusur eden kimselerden daha zengin olurlardı. Gelirleri onlardan daha fazla olurdu. Dünyevi makam açısından da onlardan daha yüksek ve saygın bir yerde olurlardı. Ama onlar hallerinden memnundurlar. Çünkü ecirleri Allah indindedir. Bu yüzden onlar için hiç kaygım yok. Ama onlara karşı hoş olmayan tavırlar takınanlar için kaygılıyım. Onlara Allah’ın öfkesinin inmesinden korkuyorum. Çünkü hayatlarını Allah’a takdim etmiş olanlara karşı uygunsuz davranışlarda bulunan kimselerden Allah hoşlanmaz. Böyle kimselerin bu konuda dikkatli olmaları gerekir. Siz onlara iyi davrandığınız zaman, onlar bunu kabul etmek veya geriye çevirmek konusunda serbesttirler. Tarafınızdan gösterilen iyi bir davranışı kabul etmekle, size teşekkürlerini bildiriyorlar demektir. İyiliklerinizin karşılığında müteşekkir olmaları, size köle oldukları anlamına gelmez.
Maddi durumları iyi olan Ahmediler yersiz tenkit edilmemeli. Bazı insanların dar görüşlü ve katı düşünceli olması hayret verici olmasına rağmen bir gerçektir. Bir Ahmedi güzel ve rahat bir hayat sürdürüyorsa bu tür insanlar öfkelenip, üzerine tenkit yağmuru yağdırırlar. Onlara göre o lüks bir hayat sürdürmektedir. Hâlbuki tenkitçiler, İslam’da neyin lüks hayat tanımında olduğunu bilmezler. Onlar İslam’a göre neyin yanlış neyin doğru olduğunu bilmiyorlar. Eğer Allah’ıncc koyduğu sınırlar içinde kalarak en güzel şeylerden faydalanırken, sizden mali fedakârlık istendiğinde ön saflardaysanız, o zaman elinizde kalan sizindir ve istediğiniz gibi onu harcayabilirsiniz.
Sizin güzel ve rahat hayat sürdürmeniz katiyen yasak değildir. Yasak olan, Kuran-ı Kerim’de açıkça beyan edilmiştir. Bundan dolayı hiç kimse Kuran’ın caiz saydığını haram sayamaz. Allahcc Kuran-ı Kerim’de buna işaret ederek şöyle buyurur:
قُلْ مَنْ حَرَّمَ زٖينَةَ اللّٰهِ الَّتٖى اَخْرَجَ لِعِبَادِهٖ وَالطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ قُلْ هِىَ لِلَّذٖينَ اٰمَنُوا فِى الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيٰمَةِ …
De ki: “Allah’ın, kulları için yarattığı ziyneti ve temiz rızkı, kim haram kıldı?” De ki: “(Aslında) bunlar, dünya hayatında müminler içindir, Kıyamet günü (de) yalnız müminler için olacaktır.”[1]
Nitekim Allahcc biz bu güzel şeyleri kullanalım diye yaratmıştır, gerçek müminler onları reddetsinler diye değil. Sonuç olarak müminlerin bu eşyaları kullanmaları yasak değildir. Ancak İslam’ın koyduğu sınırları aşmamak ve bu hayat tarzının mali fedakârlıklara engel olmaması bunun şartıdır.
Bizim, sade bir hayat sürdürülmesinden bahsetmemiz, İslam’da güzel ve rahat bir hayatın sürdürülmesinin yasak olduğu manasında anlaşılmamalıdır. Aslında bununla kastedilen, elimizden geldiğince tasarruf edip İslam’ın hizmetine sunulmasıdır. İslam’da buna nafile ibadet denilmektedir. Farzları yerine getirdikten sonra insanın gönüllü olarak verdiği hizmetler nafile ibadet hükmündedir. Ancak bir kimse sadece farzları yerine getirmekle yetiniyorsa hiç kimse ona itiraz etme hakkına sahip değildir. Bir keresinde adamın biri Peygamber Efendimiz’esav İslam hakkında sordu. Peygamber Efendimizsav, ona farz olanlardan bahsedip bunlar haricinde yaptığı her işin nafile ibadet hükmünde olacağını söyledi. Bunun üzerine o adam, ben sadece farz olanı yaparsam bağışlanabilecek miyim? diye sorduğunda, Peygamber Efendimizsav evet diye cevap verdi.[2]
İşte gerekli olan en az standart budur. Birisi bu standardın gerisinde kalırsa o, insanların değil Allah’ıncc öfkesini hak eder. İnsanlara düşen sadece ona sevgiyle nasihat etmektir. Nitekim Allah’ıncc koyduğu sınırlar içerisinde kalanlara hiç kimse sert davranma hakkına sahip değildir. Netice olarak eğer bazı mürebbiler hayatlarını rahat bir şekilde sürdürüyorsa onların diğer gelirlerinin neler olduğunu hiç kimse bilmeyebilir. Allah-u Teâlâ onlara, hiç kimseye açıklamak istemediği yollarla gelir sağlamış olabilir. Nitekim kesin deliller sunulmadan hiç kimse, “filanca, hak olmamasına rağmen rahat hayat geçirmektedir,” deme hakkına sahip değildir. Çünkü Allahcc nimetlerinin müminler için yaratıldığını söylemektedir. Bu dünyada diğerleri de bu nimetlerden faydalanacaklar ancak ahirette onlar sadece müminlere ait olacaktır.
Amirler ve cemaat görevlileri söz konusu olunca, sizin onlara karşı sorumluluklarınızdan haberdar olmanız gerekir. Amirler ve diğer görevliler hilafeti temsil etmektedirler. Hilafet ise bütün cemaatin düzeninden sorumludur. Nitekim onlara bu nizamda çalıştıkları için hilafet tarafından bazı haklar verilir. Onların makamları farklı farklıdır. Bazen belirli bir görevlinin hakları bilinmeyince veya anlaşılmayınca sorunlar baş gösterir. Halk ne kendi haklarından haberdar olur ne de bazı işlerden sorumlu tutulan görevlilerin haklarından.
Bundan dolayı İngiltere cemaati herkese cemaat görevlilerinin sınırlarını, haklarını ve vazifelerini anlatmalı. Bir amir, sadır veya herhangi bir görevde bulunan kimsenin sınırları nelerdir? Eğer sizler haklarınızı ve vazifelerinizi net bir şekilde bilirseniz hiç kimse suizan ve ayrılık tohumlarını ekmeye cesaret edemez.
Bunların yayılışının büyük bir sebebi bilgisizliktir. Bilgisizlik ve karanlık, bir şeyin iki ismidir. Bilgi ise aydınlıktır. Nitekim herkesin yolunu görmesi için aydınlığı yaymalısınız. Bu durumda bunların yayılma ihtimali çok azalır. Çünkü görme gücü sağlıklı ise, yabaniler hariç diğer insanlar kimseyle çarpışmaz ve böyle olaylar istisna olarak vuku bulur. Normal zekâya sahip olanlar, tek bir hedefe ulaşmak için diğerleriyle çarpışmazlar. Bundan dolayı bütün cemaat Ahmediye geleneğinde hem kendi haklarını hem üsttekilerin haklarını bilmeli. Ben burada üsttekiler ifadesini kullandım, bundan kastım düzeni sağlamak için üstünüzde bulunanlardır. Yoksa Allahcc indinde bazı kimseler, düzen sağlamak için üzerinizde bulunanlardan daha faziletlidirler. Çünkü fazilet, kalpteki Allahcc korkusu ve takvayla ilgilidir. Ben sadece düzen sağlama açısından üstün olanlardan bahsediyorum.
Ben burada bazı haklardan bahsedeceğim. Eğer bir amir, yanlışlıkla size yanlış bir emir verdiyse, verdiği emir Kuran’a aykırı olmadığı müddetçe ona itaat edin. Emri Kuran’a aykırı olmadığı müddetçe ona itaat üzerinize farzdır. Eğer bir Kuran ayetinin tefsirinde ihtilaf bile bulunuyorsa yine de ona itaat edin. Çünkü ayetin teviline sığınarak amire itaat etmemenin bahanesini aramak size düşmez.
Peygamber Efendimizsav başımızdaki yöneticilere itaat üzerinde o kadar vurgu yapmıştır ki insanlar hayret ederlerdi. Adamın birisi: “Ey Allah’ıncc Resulü! “Birisinde şu şu zaaflar olsa bile, yine de ona itaat mı edelim?” dedi. Peygamber Efendimizsav ona “Yine de ona itaat edin” buyurdu. Peygamber Efendimizsav başı hardal tanesi kadar olan zenci bir köle, yönetici olarak tayin edilirse yine de ona itaat edin, buyurdu. Peygamber Efendimiz’insav bu hadiste zikrettiği vasıflar, Arapları galeyana getiren vasıflardır. Arap zihniyeti, acem olan birisine itaat etmeye yanaşmazdı. Bu vasıfları taşıyan bir de Afrikalı siyahilerden ise, devrin Arapları böyle birisine itaat etmeyi onurlarına aykırı kabul ederlerdi. Arapların, hem köle hem de zenci olan kimseyi yönetici olarak kabul etmesi çok zordu. Ayrıca kafatasının büyük olması zeka alameti olarak kabul edilirdi. Araplar bununla gurur duyuyorlardı. Onlara göre kafatası ne kadar küçükse, insan o kadar ahmak ve akılsızdı. Nitekim Peygamber Efendimizsav her iki zaaftan bahsedip, başınızdakinin zenci, köle, kafatasının ise içinde beyin olmayacak kadar küçük olsa bile, ona itaat edin buyurdu.[3]
Bu olayın başka bir yönü şöyledir: Bir kimse namaz için imamdır. Bazı kimseler çok meraklı oldukları için, imamla ilgili cemaatin diğer fertlerinin bilmediği şeyleri bilirler. Bunun neticesi olarak bir kadı gibi diğer Ahmediler hakkında karar vermeye başlarlar. Onlar yeterince kanıtları olmamasına rağmen imamın bazı zaafları olduğunu iddia ederler. İddialarını ispatlamak için İslam kanununa göre yeterli şahitlikler sunamadıkları halde ısrarla “biz filancanın zaafları olduğunu biliyoruz. Bundan dolayı ona hiçbir sorumluluk verilmemeli” derler. Onlar özellikle böyle kimsenin namaz için imam olarak tayin edilmesine muhalefet ederler.
Bu sorular Peygamber Efendimiz’insav zamanında da sorulmuştu ve onlar kıyamete kadar karara bağlandı. Bir kimsenin kötü karakterli, nefsani arzularına uyan, medeniyetsiz, ileri derecede kötü ahlaka sahipse, takva sahibi kimselerin onun arkasında namaz kılması bazılarını rahatsız ederse, bütün bunlara rağmen böyle birisi namaz için imam olarak tayin edilirse cemaat nasıl bir tutum izlemeli diye soruldu. Bunun üzerine Peygamber Efendimizsav “siz ona uyun. Çünkü namazı imam değil Allahcc kabul eder” buyurdu.[4]
Ne kadar güzel ve huzura kavuşturan bir öğretidir bu. Bundan dolayı bunun adı İslam’dır. Onun sayesinde barış yayılır. Bu huzur getirir ve emniyet mesajını verir. İslam’da hiçbir ayrılık kabule değer değildir. Bundan dolayı Peygamber Efendimiz’insav öğretisinin ruhuna uygun olarak siz, başınıza tayin edilen yönetici ve diğer cemaat sorumlularına, sizin gözünüzde takvalı olup olmadığına bakmaksızın itaat edin. Onların takvaları hakkında görüş bildirmek sizin haddiniz değildir. Buna, ölümden sonra Allahcc karar verecektir.
Şimdi ben başta bulunan yöneticiler, amirler ve diğer cemaat görevlilerinin sorumluluklarıyla ilgili bir şeyler söyleyeceğim. Onlar nizamı yürütmekten sorumlu oldukları için, cemaat fertlerine şefkatli davranmalıdırlar. Ahmediler, başlarındaki yöneticiye, onun kişisel becerisinden dolayı değil, sadece Allahcc rızası için itaat etmelidirler. Onları, zamanın halifesi tayin ettiği için, itaatleri sadece Allah’ıncc hoşnutluğunu göz önünde tuttukları için olmalıdır. İtaatin başka bir nedeni olmamalı. Ahmediler nizamın tümüne itaat etmelidir, çünkü bu nizam hilafet tarafından yönetilmektedir. Onlar her Ahmediye biat etmediler; Biat ettikleri sadece zamanın halifesidir. Nitekim herşey halifenin elinden çıkmaktadır. Ahmediler ise ona itaat ederler, çünkü halifenin Allahcc tarafından tayin edildiği imanlarının bir parçasıdır. Önce de anlattığım gibi onlara itaat, aslında bir kula değil Allah’acc itaattir. Kısacası zamanın halifesi yöneticilere bazı sorumluluklar vermiştir. Bundan dolayı onlar bu gücü suistimal etmemelidirler. Ben, Cemaat fertlerine şefkatli davranmayan amirden hoşlanmam. Cemaatin her ferdi direk olarak zamanın halifesiyle irtibat içindedir. Onunla kişisel bağları vardır. Bunun arkasındaki neden Allahcc rızasından başka bir şey değildir. Onlar, zamanın halifesi tayin ettiği için başlarındaki yönetici veya amire itaat ederler. Bu nizamı, zamanın halifesi yönettiği için, Ahmediler nizamın tümüne itaat ederler. Cemaat fertleri, her Ahmediye değil, sadece zamanın halifesine biat ettiler. Bundan dolayı her şey halifenin şahsında toplanır ve oradan yayılır ve Ahmediler halifenin Allahcc tarafından seçildiğine iman ettikleri için ona itaat ederler. Demin de söylediğim gibi onlar aslında bir insana değil Allah’acc itaat edenlerdir.
Zamanın halifesi yöneticilere bazı yetkiler vermiştir. Bundan dolayı onlar yetkilerini suistimal etmemeli. Ben, insanların dertlerini paylaşmayan birisini amir olarak tayin etmeyi sevmem. Her Ahmedi, zamanın halifesine direk olarak bağlıdır. Onlara, amire itaat edin denmesinin nedeni, onların yöneticilerden düşük ya da hakir olmaları veya herhangi başka bir sebep değil, sadece düzenin sağlanmasıdır. Ancak düzenin sağlanması sert ve şefkatten uzak olmalarını gerektirmez. Bir amir, Ahmedilere benim hoşlandığım şekilde davranmıyorsa, böyle bir amirin elinde kendimi güvende hissetmem. Nitekim hiçbir mişineri inçarc (baş imam) veya sadır gücünü suistimal etmemeli. Onlar, Allahcc rızası için itaat eden Ahmedilere eziyet verdiklerinde, aslında bana eziyet vermiş olurlar ve Allahcc yolundan uzaklaşırlar.
Bu çok ciddi bir meseledir. Size duyulan itimadın hakkını ödemelisiniz. Cemaat fertlerine, Peygamber Efendimizinsav ashaba davrandığı gibi davranmalısınız. Bu dünyada Peygamber Efendimizdensav daha büyük bir insan tasavvur dahi edilemez. Onun yetkilerinden daha fazla yetkilere sahip kimse aklımızın ucundan bile geçmez. O, Allah’ıcc temsil etmek için gönderilmişti. Onun temsil ettiği şekilde hiç kimse Allah’ıcc temsil etmemiştir. Bundan dolayı diğer bazı kimseler İslamî nizama itiraz ederek, ona dikta rejimi diyorlarsa yanlıştır. Peygamber Efendimizesav peygamberlik verildikten sonra Allahcc tarafından verilen yüce manevi iktidar gibi yeryüzünde hiç kimse dünyevî terim bakımından böyle bir mutlak güce sahip olma iddiasında bulunmamıştır. Dünyevî dikta rejimine gelince onun İslam’da hiçbir yeri yoktur. İslam’a göre iktidar sahibi kimsenin gücü arttıkça, korkusu da o nispette artacaktır. Çünkü eninde sonunda herkes Allah’acc hesap verecektir. Netice olarak gücü çoğaldıkça hesap verme korkusu da artacaktır. Nitekim Peygamber Efendimizsav gücünü tevazu içinde öylesine güzel bir şekilde kullanmıştır ki onun bütün hayatında hiç kimse en ufak bir leke bulamaz. Onun davranışında hiçbir zaman diktatörlüğün izi bile yoktur. O, ileri derecede basiret, hikmet ve sevgi ile hükmetti. Eğer bu üç vasıf mevcutsa diktatörlüğün meydana gelmesi mümkün değildir. Dikta rejiminin hikmet, basiret ve sevgi ile hiçbir ilişkisi yoktur. Ahmediler, hangi seviyede hizmet ederse etsinler, işte bu yönetim şeklini izlemelidirler. Onlar, kendilerine duyulan itimadın devamlı olmasını sağlamalıdır ve hiçbir şekilde yetkilerini suistimal etmemelidirler. Bunların her ikisine uyulduğunda birçok sorun kendiliğinden yok olup gider.
Müslüman Ahmediye Cemaati böylesine örnek bir toplumu kurma çabasındadır. İşte bu hedefe ulaşmak için hepiniz güçlerinizi sarfetmelisiniz. Ancak yine de her yönü göz önünde bulundurmanıza ve en güzel ortamı oluşturmanıza rağmen uygunsuz bir şey meydana gelebilir. Mesela birisinin yanlış düşünme şekli, yanlış meyli, yanlış davranışı veya yanlış tavrı neticesinde bazı ihtilaflar meydana gelebilir.
Bir kimse neden böyle davranır? Bu meseleyi de açıklığa kavuşturmak istiyorum. Eğer bir yöneticiden şikayetçi iseniz o zaman onun vasıtasıyla merkezi bir an evvel haberdar etmek, hakkınız hatta sorumluluğunuzdur. Eğer şikayetinizi merkeze göndermeyeceği konusunda şüpheniz varsa o zaman şikayetin bir kopyası direk merkeze yollanmalı. Bir Ahmedi ve zamanın halifesinin ilişkisine gelince her Ahmedi Halifetü’l Mesih’e istediği kadar mektup yazabilir. Bunda hiç engel yoktur. Ancak eğer siz bir kimsenin olumsuz tavırlarıyla ilgili şikayet ediyorsanız, o zaman İslam öğretisine göre ilgili kişiyi de haberdar etmeniz vazifenizdir. Yoksa bu gıybet hükmünde olacaktır. Böyle yapmanız bir kimsenin haberi yokken ona çamur atmak demektir. Bundan dolayı bu yol izlenmiştir. Yoksa Ahmedilerle Halifetü’l Mesih arasında hiçbir engel yoktur. Ahmediye Cemaati ve Hilafet, bir şeyin iki ismidir. Aralarına girmek ve engel koymak hiç kimse için mümkün değildir. Kötü davranan bir yönetici Halifetü’l Mesih ve cemaat arasında engel olmaya çalışıyor demektir. Çünkü bazı kimseler yerel yöneticilere gücendiklerinde onun kişiliği ve nizam arasında fark gözetemezler. Ve bazı kimseler şikayetlerini Halifetü’l Mesih’e iletme fırsatını bulamazlar. Bunun neticesinde onlar bunun cemaatin bir zaafı olduğunu düşünerek, hilafetle ilişkilerini keserler.
Anlattığım gibi bu tür yöneticiler hiç hakları olmamasına rağmen Halifetü’l Mesih ve Ahmediler arasında engel teşkil ederler. Durum böyle olunca sizler direk olarak Halifetü’l Mesih veya ilgili şube ile irtibata geçin. Mesela eğer şikayet para ile ilgiliyse Vekilü’l Mal’a yazılmalı, mesele tebşir ile ilgiliyse onunla irtibata geçilmeli. Ancak yine de içiniz mutmain değilse ve sizce durum acil ise o zaman en azından Halifetü’l Mesih olduğum için şikayetinizi bana yazın ve onun bir kopyasını amire yollayın. Ancak bunun normal yolu, şikâyetinizin amir veya ilgili yöneticinin vasıtasıyla gönderilmesidir. Ve bunun bir kopyasının direk olarak merkeze yollanması daha iyidir. Bu yol izlendiğinde sorun kalmayacaktır.
Burada başka bir konuyu da açıklamak istiyorum. Dünyevî meselelerde de başvuru aşağıdan yukarıya doğru yapılır. Yukarıdan aşağıya doğru değil. Bundan dolayı şikayetlerini halkın önünde sunan Ahmediler hatalıdırlar. Onlar kendileri için helak olma yolunu seçmektedirler. Çünkü onlar Allah’acc yönelecekleri yerde halka yönelirler. Halbuki hiçbir dinin kaynağı halk değildir; Allah’tır. Nitekim şikâyetlerini yanlış yere sunan kimseler nizama zarar verirler. Bu tek yönlü propaganda karşısında diğer taraf kendini savunma fırsatı elde edemez. Bazen onlar nelerin söylendiğinden hiç haberdar olmazlar.
Nitekim tek taraflı propaganda özellikle Kuran öğretisine göre İslam’da yasaktır. İster o bir amir hakkında olsun, ister başka bir görevli hakkında, isterse de görevli olmayan bir Ahmedi hakkında olsun. Bunların hepsi şiddetle yasaklanmıştır. Eğer bu propaganda nizamın herhangi bir temsilcisi hakkında ise o zaman iki kat tehlikelidir. Çünkü bu Ahmedilerin ihlâslarına saldırır, üzerinde menfi etki bırakır ve bunun neticesinde onlar tembelleşirler. Bunu yapanların elde etmek istedikleri nedir? Onlar haklı olsalar bile intikam mı almak istiyorlar? Cemaatten intikam ve cemaatin ruhundan intikam! Bu hiçbir zaman olamaz. Ahmediyetin tarihinde hiçbir zaman bu gerçekleşmemiştir. Allah-u Teâlâ başlangıçta onların doğru olup olmadığına aldırmaksızın, bunu yapanları cemaatten kovdu. Çünkü izledikleri yol kesinlikle yanlış ve eziyet verici idi. Bundan dolayı onlar bu yolu izledikleri için cezayı hak ettiler.
Eğer siz şikayetinizi en üst nizama iletmek istiyorsanız, en üstte bulunan ve en yüce olan Allah’tır. Neden O’na iman etmiyorsunuz? Eğer O diri Allahcc ise ve en büyük gerçek O ise o zaman en son ve kesin güç O’dur. Eğer O gerçek olmayıp sadece bir hayal ise o zaman bu nizamı terk ediniz. Elinde hiçbir şey olmayan ve hayalî hikâyeler üreten böylesine ahmak bir cemaate katılmanın faydası nedir? Nitekim bunun basit bir cevabına gelince, boşu boşuna böyle bir cemaate sarılacağınıza siz ona selam verip onu yalnız bırakınız. Ancak her dinin temel inanışına göre eğer duaları işiten ve insanî sorunlarla ilgilenen Allahcc var ise, o zaman şikayetinizi eninde sonunda O’nun huzuruna takdim ediniz. Hatta eğer halife dahi şikayetinizle ilgilenmiyorsa, düşüncenizle müttefik değilse ve size göre o, yanlış olarak yöneticilerin tarafını tutuyorsa, o zaman söylediğim gibi son karar Allah’ıncc elindedir.
Allah’ıncc karşısında halifenin haysiyeti nedir ki? O’nun karşısında, yeryüzündeki bir zerre kadar değeri yoktur. Allahcc dilediği takdirde bir tek emriyle o son bulabilir. Nitekim en güçlü ve yetkili mahkemenin yolu açık iken onu bırakıp halka yönelmek ve ilgilerini çekmeye çalışmak putlara tapmaktan başka bir şey değildir. Bu putperestlik Allah’ıncc ince hikmetlerine imanınızın olmadığının bir delilidir. Sizler bir şarkıcı gibi birkaç şarkıya uymaktan başka bir şey yapmıyorsunuz. Böyle tutum karşısında dikkatli olunuz. Bu durumlarda tutumunuz doğru olursa Allahcc size merhamet edecektir. Gitgide yayılan, genişleyen ve her yönden güçlenen en iyi toplumun temellerini atanlardan olacaksınız. Hiç kimse bu toplumu yok etme gücüne sahip olmayacaktır.
[1] Araf suresi, ayet 33
[2] Buhari, Kitabü’l İman
[3] Buhari, Kitabü’l Ahkam
[4] Ebu Davud, Kitabü’s Salat


